Ana içeriğe atla

YOKSUL SEVDALAR-14


     İnsan hisleriyle yaşayan duygusal varlıktır.Uçmaları,koşmaları bazı bazı yemyeşil zümrüt gibi çayırlara atıp gövdeyi uzanmaları,onların görsellerini hazlar alarak seyretmeleri daha doğrusu tümden güzellikleri yaşamaları ister.Koşullar gerekmiyor,içinde bulunulan durumları bunlara el vermiyorsa elbette umulara yönlenip bir gün mutlaka der,olmayan şeylerin gelecek bir günde olacağının inancına ve beklentilerine yönelir.Dünya kapitalizm çarkları kıskaçlarına alınmış bu çarklar hiç durmamacasına dönmekte zayıf olanı yutup yok etmekte,çarkların döndürücülerini ise korkunç servetler edinmelerini sağlamaktadır.Vatan diye gözlerinizi açıp büyüdüğünüz topraklarda iş aş peşinde koşuyor,destekler olmaksızın refah seviyelerinizi artıracak,düzeltecek olanaklardan yararlanamıyor,sokakları mesken ediniyorsunuz.Baba köyüne dönemez olmuş sokaklarda iş bulamamanın,yiyecek temin edememenin,gidecek dinlenecek,kafasını bir yastığa koyup yatıp uyuyacak yerinin olmamasında perişan durumlara düşmüştür.Perişanlığı,kılık kıyafeti iş bulabilme şansını artık daha da zorlaştırmıştır.Herkes kaçar olmuş gün akşamlarda parasızlıktan lokantalardan çöplere dökülen artık yemeklerle karnını doyurmaya başlamıştır.Yazsa parklarda,kışları ise bulabildiği kovuklara sığınır sürdürülmesi zor bir hayatın içindedir.Sakalları uzamış pespaye bir görünümdedir.Parkta bahçede onu görenler yollarını değiştirip başka taraflara yönlenmektedirler.İstanbul kışları ve soğukları bilhassa gecelerde çarpıcı aynı zamanda dondurucudur.Bu ayazlara martılar,kara kargalar birde sokak köpeklerinin haricinde dışarıda kalmış bir canlı,ısınacak ateş olmazsa dayanabilmesi mümkün değildir.İstanbul'un kalbinin attığı yerler Çengelköy,Galata,Cihangir,Eminönü,Balat,Pera ve Kuzguncuktur.Kuzguncuk 2 katlı rengarenk boyalı cumbalı evleriyle meşhurdur.Balat ve Pera'nın tarihi yapıları ve dokusu vardır.İstanbul'da imar faaliyetleri kaynaklardan edinilen bilgilere göre Boğaziçi,Suriçi ve kentin iç bölgelerinde 1940 larda başlamıştır.1945 yılında 2.Dünya savaşı bitmiş,gezegenin tüm ülkeleri insanlarında savaşın bitimiyle rahatlama özgürlük,serbestlik hüviyetleri hasıl olmuştur.1947 senelerinde İstanbul taşradaki insanların göç edebilecekleri rüyalar ve umut şehirleri olmuş,Anadolunun her bölgesinden akın akın insanlarımız bu rüyalar şehrimize göç başlatmışlardır.Kimse köyünden yurdundan birilerine küsüp,kızıp oraları terk etmemiştir.Yokluklar insanları yerlerinden yurtlarından etmiş,umutlarının peşine takılan bu insanlar İstanbul'a akın akın göç başlatmışlardır.Hemşehrilik bağları olanlar bir dayanışma içerisine girerek omuz omuza verip birbirlerine sahiplenmiş destekçilikleriyle tutunabilmiş ayakta durabilmişlerdir.Yapayalnız olanların akibetleri soğuklarda son bularak kimsesizlerin defin edildikleri İstanbul'un Sarıyer taraflarındaki Kilyos mezarlığına belediye yetkililerince gömü işleri yapılmıştır.Bu mezarlığın bir adı da kimsesizler veya garipler mezarlığıdır.Ayrıca bu mezarlığa hüviyeti belirsiz sokaklarda sahiplenmeyen ölenlerin haricinde hastanelerde kadavra olarak kullanılan sahipsiz cesetlerin uzuvları da yetkililerce definler edilmektedir.İbrahimin Babası 2 sene sokaklarda soğuklara ve açlığa dayanabilmiş hayatı bir kış günü ayaz bir gecede donmayla nihayete ermiş üzerinde kimlik bile bulunamayıp yetkililerce Kilyos mezarlığına kimsesiz garip bir kişi olarak defin edilmiştir.Sonbahar gelince yapraklar sararır.Düşerler sarı yapraklar dallardan birer birer.Birbirlerinden farkındalıksızlıklarla..12/Nisan-2025 Şerafettin Sorkun/Sandı köyü anılarım

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...