Ana içeriğe atla

YOKSUL SEVDALAR-11


     Gördükleriyle kalırlar.Dünyaları,devinim yaptıkları alana sığmıştır.Başka yerleri,yurtları bilmezler.Ömürleri burada doğdukları yerlerde son bulur ve burada yaşlanır,ölüncede buraya,doğdukları topraklara gömülürler.İbrahim'in yeri yurdu Sandı olmuştur.Sandı'da aynı insanları göre göre onlarla artık tanışık olmuştur.Ara ara güdüye giderken yollarda silahları omuzlarına asılı jandarmalara rastlamış Hafız'a gördüklerini anlatıp,kim olduklarını sormuş,Hafız onların mahkemeleri olanlar için köylere celp kağıtları dağıtan jandarmalar olduğunu söylemişsede celbin ne olduğunu bilmediğinden merakta etmemiş ama yanından geçip giderlerken,omuzlarındaki asılı silahlarından ürkü ve korku duymuştur.Daha çok sığırlarla ırmağın orada takılmayı sevmesine rağmen,kafasındaki Saliha kavramı onu yukarılara,kendi köyü tarafına çekmektedir.Bir gün inekleri yukarılara tepelere sürer götürürken Saliha ve Anası Dudu'yu görmüş,yanlarına yaklaşacak cesareti olmamıştır.Mesafe aralı olmasına rağmen tahmin etmektedirki uzaklardaki o 2 görsel Saliha ve anasıdır.Çocukkenki duyduğu his başkalaşmaya,farklı bir şekle dönüşmüştür.Bir değil bir kaç kez Saliha ve anasına aynı yerde rastlamış uzaklardan bakmaktan öte yanlarına gitme cesaretini kendinde bulamamıştır.Hafız'dan aldığı derslerin etkisindenmidir nedir,karşıt cinse yaklaşma ve yanlarında olma duyuları yok olup,adeta onlardan kaçar olmuştur.Küçücük bir çocuk anasının ölümüyle farklı bir yaşamın içine itilmiş,hayvan ahırı ev yapılıp oraya yerleştirilmiş,önüne köyün sığırları katılıp  bu şekil bir sorumluluk altına alınmıştır.Köyde yaşıtlarıyla bir aralara gelme,onlarla oyunlar oynama şansı hiç olmamıştır.Kendi köylerindeyken uzun bir süre babasının gelip onu sahiplenmesini beklemiş ama baba gidiş o gidiş bir daha hiç gelmemiştir.Muhtarın karısı İbrahim'i hiç istememiş defalarca bu yüzden muhtarı azarlamıştır.Kendini orada çok dışlanmış hissetmiş,gözlerinin önünde geçen zamanların bir tek gününü sanki geçmeyen bin yılmış gibi hissetmiş ağzını açacak mecali kalmamıştır.Bu emanet verilmişlikle İbrahim konuşmayı unutmuştur adeta.Sandı'ya gidiş bir bilinmeyenlik gibi olsada neresi olursa olsun daraldığı,bunaldığı bu evden kurtuluşu olarak görmüş,içten içe sevinmiştir.Hafız'ın eşi İlerde ona müşfik ve sevecen davranmaktadır.Hafız yıkanacağı bir tekne vermiş,İlerde tenekede su kaynatıp yıkanması için ona getirmektedir.İbrahim yıkandıktan sonra eğreti verilen çamaşırlarını giymekte,kirli olanlarıda İlerde ablaya vermektedir.İlerde ablası onları yıkadıktan sonra İbrahim'e kurutup getirmektedir.Burada kendsini bulmuş,özgüveni tekrar yerine gelmiştir.Yün yorganı,yünle doldurulmuş yatağı İlerde abla temin etmiş onu kendi çocuklarından hiç ayrı tutmamıştır.Hafız kış başladığı zamanlarda Ankara'nın Haymana denilen bir yerine gitmekte,orada bir kaç ay hafızlık yaptıktan sonra geri Sandı'ya dönmektedir..17/Şubat-2025 Şerafettin Sorkun/Konya'dan Sandı anılarım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...