Ana içeriğe atla

YOKSUL SEVDALAR-7


     Babanın gidişi İbrahim için köyde sürpriz sayılacak bambaşka günlerin başlaması değildi.Baba bir kaç defa  köye gelmiş,bir kaç gün kalmaları,tam alışmalara başladığı zamanlarda geldiği gibi tekrar gitmeleri olmuştu.Bu yüzden yadırgamamış,yokluğunu fazla hissetmemişti.Belkide küçücük olması onun nasıl ve ne şekil duygular içinde olacağı yaş evresi değildi.Annesiydi varı yoğu,nazı edası,sevinci,kederi.Bir yerlerden çıkıverip geleceği zannıyla ötelerdeki yeni yerleştiği evin oradan,gerçek sahipleri olduğu evlerinin oraya gidiyor ama sessizliğe bürünen yapıya baka kalıyor,kendince annesiyle geçirdiği eski güzel günleri hayal ediyordu.Hemen dip komşuları Saliha'lara bile o çağırmazsa gidemez olmuştu.Üzerinde sanki görünmez bir güç baskılar yapıyor onu sinsi ve çekingen bir yapıya büründürüyordu.Eşek muhtarın ahırına götürülmüş,bağlanmıştı.Tek teselliyi yanına sık sık uğrayıp,onunla bakışmalar,gerekirse konuşmalarda buluyordu.Aradan tam 2 yıl geçti.İbrahim 11 yaşına bastı.Baba İstanbul'a gittikten sonra köye bir daha dönmedi.Belkide içinde bulunduğu şartlar dönmesine engeldi.O yıllarda her köyde okul yoktu.Okul;Ahırlı kasabasındaydı.Ahırlı köye 7-8 km.ler kadar uzaklıkta olup,bu kadar mesafelerdeki okula köyden hemen hemen hiç bir çocuk,ya gitmiyor,yada gönderilmiyordu.Ahırlı Selçuklular dönemlerinin kültürlerinin rol oynadığı çok eski medeniyetlerin yaşadığı bir beldedir.Bir rivayete göre burası Ahu adlı bir beyin idaresi altındadır.Bölge bu kişinin idaresinden dolayı Ahurlu bölgesi olarak ad alır.Zaman içerisinde şive farklılığıyla,söylene söylene Ahırlı'ya dönüşür.Diğer bir rivayete göre ise Selçuklular dönemindeki Bozkır beyinin atlarının bakıldığı ahırlar bölgesi olduğundan,Ahırlı adını almıştır.Muhtarlar o zamanlarda maaşlara bağlı değillerdi,şimdiki muhtarlar gibi devlet onlara maaş ödemiyordu.Günler geçer ama nasıl geçer,geçen günler neler getirir,neler götürür?.İnsan hayatı mevsimler gibidir.Coğrafya insanların kaderleri olarak gözlerini açtıkları topraklardır.Toros dağlarının vadilerine,bellerine,tepelerine,eteklerine,ovalarına yerleşmiş bu yöre insanları;mevsimlerin ve arazinin gereklerine göre işe,aşa,hayatlarını sürdürebilecekleri imkanlara yönlenirler.Çok nüfus güç demektir,toprağı uğraşlarında,hayvan güdümlerinde,iş bölümü demektir,dinlenmelere fırsatlar bulabilmek demektir.İbrahim gezegende Annesinin ölümüyle bir nohut tanesi kadar yapa yalnız ve kimsezidir.Değil okula gitmeler,birilerinin yıprandığı için,giyilmeye uygun görülmeyen elbise ve ayakkabılarının,giymesi için layık görülmüş bir hayatın içindedir.Ahırlı'ya okumaya civar köylerdeki maddi imkanları yerinde olan insanların çocukları gidebilmektedir.Okula gitmek İbrahim için çok uzaklarda elde edilmesi imkansız olan bir düşten başka bir şey değildir..30/Ocak-2025 Şerafettin Sorkun/Konya Sandı köyü anılarımdan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...