Ana içeriğe atla

YOKSUL SEVDALAR-6





 

      İçinde bulunduğunuz şartlar size bir yön belirler.Belirlenen yönlerin adı yol olur.Upuzun çizgiler gibidir,uzar giderler.Hayat çigileridir bunların adı.Tümden bu çizgiler üstlerinde yaşanır,yaşlar alınır.Ama nasıl yaşanır?.Kimilerinin paylarına mutluluklar,kimilerine ise acılar ve çaresizliklerdir layık görülenler.Sahipsiz,kimsesizler;bu yollarda,yokluklar içindeki ömürleri,nihayete eren yolculardır.Onlar yol alamayacak,adımlar atamayacak kadar yorgun olup,bulundukları yerlere yıkılır,düşer,bir daha hiç kalkmazlar..Kaderleri bu şekil çizilmiş olanların,açılacak kapıları,aydınlatacak,ışıyacak,ışıkları olmaz.Toplumsal kalkınmalar;projeli ve planlı çalışmalar yapılarak,herkeslere eşit yansıyan,milli hasıla dağılımıyla olur.Köylerde yaşayanların,toprakları,ekenekleri varsa,kıt kanaat karınlarını doyuracak bu imkanlarıyla,muhtaç vaziyet ve hallere düşmezler.Eğerki yoksa,ayaklarında zincirler bağlanmış esirler,belirlenen alanların dışında,bir yerlere hareketler edemeyen hizmetkarlardır.İbrahim çok ufacık,küçücüktür.Baba çok çaresizdir,bu çaresizlik,aklını yitirmiş insanlara döndürmüş,kafasının çalışmasını durdurmuştur.Baş sağlığına gelen köylülerinin getirdikleri yemeklerle karınları doymaktadır.Bir evde bir kadın yok olup,silinmişse o evde ateşte yanmaz dumanda tütmez.Baba köyün muhtarıyla bir araya gelip çaresizliğini,İbrahim'i şuan,İstanbul'daki içinde bulunduğu şartlarda götüremeyeceğini,kısa bir sürede işlerini düzene sokar,sokmaz,gelip alacağını,gözyaşlarını tutamayarak uzun,uzun anlattı.Muhtar zaten bunları biliyordu,anlatılanları yürek burukluğuyla dinlerken bu gidişin son gidiş olduğunu,bir daha dönülmeyeceğinin de bilincindeydi.Baba İbrahim'le son akşamı geçirip,İbrahim'i muhtara bıraktıktan sonra,Aliçerçi köyü tarafındaki şose yoluna doğru aktı gitti.Oradan Bozkır'a indi.Bozkır'a 2 saatte inmişti.Konya biletini aldı.Otobüsün kalkmasına 2 saatten fazla zamanı vardı.Aklına çocukken çıraklık yaptığı ustası Kalaycı Musa geldi.Bozkır'ın tek kalaycısı olan Öğretmen Fehmi Bütün'ün eşi Huriye hn.mın babası Musa dayı;uysal,uysal olduğu kadarda,fazla konuşkan olmayan biriydi.Bozkır nihayetinde çok ufacık bir kaza,bu yüzden köylerdeki vahim olaylar,köylerden Bozkır'a,pazar görmeye gelen köylüler tarafından konuşula,konuşula,kulaktan,kulağa yayılıp,duyulabiliyordu.Garaj tarafından yine köprüye yürüdü.Çarşı tarafına geçti.Hasan Hüseyin Tugay'ın kahvesi ve onun sırasındaki otellerin önüne doğru yürüdü.Zaten Bozkır'da yan,yana 2 otel vardı.Biri Sait Sorkun biride Üçpınar'lılara ait olan bu otellerin yanından köşedeki fırın tarafına adımlayarak,saatçi Şakir'in karşısındaki sol taraftaki çıraklık yapıp,2 sene hizmet ettiği,ustası kalaycı Musa'nın dükkanına girdi.Musa dayı ocağı harlatmış,önündeki işiyle uğraşıyordu.Elemanını önce tanıyamadı,İşi bıraktı.İşi bırakan ustasının elini öptü,kendini tanıttı,Musa dayı olayı duymuş ama kim olduğunu bilmediğinden,şimdi çırağının kendi ağzından anlatımıyla  öğrenmiş ve daha bir fazla üzüntü duymuştu.Zaman çabucak geçiverdi.Helalleştiler vedalaşıp ayrıldılar.İbrahim köyde,gerilerde,nasıl bir hayatın içinde olacağı belirsiz,kalırken,Baba otobüse binmiş,Konya'ya gidiyor,oradan da posta treniyle İstanbul'a gidecekti.Bu gidişin bir daha dönüşü olacakmıydı?.Kimbilir!!İbrahim çocuk gülüşleriyle gerilerde Öz'de kalırken artık kimsesizdi..28/Ocak-2025 Şerafettin Sorkun/Sandı köyü anılarımdan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...