Ana içeriğe atla

ÇUMRA'da TRENLER KALKARKEN-18






     Bir gün başlar ve biter,geçen günler mazi olur,anılarda kalır.Severiz geçirdiğimiz günlerdeki eşle,dostla,arkadaşlarla olduğumuz zamanlardaki yaşadıklarımızı ve paylaşımlarımızı.Çocuklukta esaret gibi gelmesine rağmen orası olmasa yapamayacağımız ilkokul ve ilk mektep yıllarımızdaki anılarımız unutulmazlarımızdır.Paydosla birlikte ruhumuzda özgürlük dalgaları oluşur,annemizin hazırladığı yemeği çala kaşık çabucak yer,okul çantasınıda bir yere fırlatır,sokağa kendimizi atar,arkadaşlarla buluşulan bir yer vardır,orada olur zamanın nasıl geçtiğinin farkındalıksızlıklarıyla heyecanlarla dolu,hazlar aldığımız saatler.Ertesi gün okula gidilecektir.Verilen ödevler oyunlara dalınmış,yapılmamış,savsaklanmıştır.Öğretmenden korku vardır,ürkü vardır.Çalışanlar rahattır.Bilmek ve bilmemek arasında fark vardır.Çalışan bilir,çalışmayan ise yüreği küt küt atarak öğretmenin ödevini kontrol etmemesini ister,çabucak zilin çalıvermesini bekler durur.Bende ödevleri savsaklayıp yapmayan,zilin çabucak çalıvermesini bekleyen öğrencilerdendim.Ön sıralarda öğretmenimizin fazla itibar ettiği çalışkan öğrenciler vardı.Sıddık,Saime,Handan ilk akla gelenlerdi.Kızlar dahamı çalışkan oluyorlardı biz erkeklere nazaran?Belki öyleydi belkide değil ama sanırım evde ebevynlerin kontrolünde olan çocuklar daha başarılı oluyorlardı muhakkak.Üst sınıflardaki abla yada abilerde öğrenci küçük kardeşlerin çalışmalarına etken kişiler olarak bu değerlendirme içine alabiliriz.Babam kendi okulundan çıkışta öğretmenler derneğine takılı kalır,eve geç gelirdi.Belkide bütün babalar evlere geç gelmesi gereken hak ve imtiyazlara sahiptiler.Ben o yıllarda öyle sanardım.Anamın okuması yazması yoktuki bizi kontrol edip,ödev sorup çalıştırsın!!Soframızı hazırlar biz tüm ev efradı erkenden yemeklerimizi yer ve babam gelince ders çalıştırmasın,okuldan bir şeyler sormasın diye ben erkenden yatağa girer,yatakta yalancı uyku numaraları yapardım.Sınıfımızda erkeklerden çalışkan olan Mehmet Balcı,Ahmet Şahin ve onlardan daha alt bizlerden ise üst seviyelerde olan Mehmet Ümit ve Ünsal Aras,gerimiz ise arabın yalellisi.Belkide o yaşlar okul yaşları olmamalıydı.Çocuklar akşamlara kadar oyunlar oynamalıydı.Bir yandanda düşünüyorum o evreler fakirinin orta hallisinin çok kardeşlilik evreleriydi.En azı 5-6 kardeş standart çocuk sayısıydı.Bu kadar çocukla evde kalan bir kadına Allah gerçekten güç versin.Demekki okul aynı zamanda avutmaca,oyalama yerleri olarakta düşünülebilir.Çumra'da ilk mektep yıllarımda mahallemden,sınıfımızdan arkadaş çevremle dolu dolu unutulmaz heyecanlar yaşadım ve Çumra bende hiç unutulmadı.Ben oradayken kara trenler Konya-Adana tren yolu hattındaki demiryolu üzerinden dumanlarını savura savura,içimde ürpertiler uyaran acı acı öten siren sesleriyle,oturduğumuz sarı boyalı iki katlı evimizin önünden gecesinde,gündüzünde,sabahın olmaya yakın zamanlarında gürültülü sesler çıkararak geçişleriyle mazide unutulmazlarım arasında yer işgal ettiler.                                                                                                O gün Uğur defin edildi.İlk mektep arkadaşım Sıddık,Uğur'un kız kardeşi,eşi ve bir kaç bayanla defin merasimini uzaklarda mezarlığın bir yerinde izliyorlardı.İslami kurallar gereği kadınlarla erkekler defin esnasında bir arada bulunamıyorlardı.Gerçekte böyle bir şey varmıydı,yoksa birileri bunu uydurmuşmuydu?.Bana göre uyduruk bir şey olup,gelenek halini alarak bu günlere kadar gelinmişti.Bilen bilmeyen ahkam kesiyor,din bilgini kesiliyor,din deyince akan sular duruyordu.Kadın mezarda sevdiği kişiler defin edilirken orada olmalı,kendisine göre vedasını yapmalıydı.Erkekler ayrıldıktan sonra kadınlar mezarın başına gelebileceklerdi.Nitekim bizler ayrılırken onların Uğur'un defin edildiği kısıma doğru gelişlerini mezarlıktan ayrılırken gerilere bakarak gördüm.Yıllardır görüşemediğim arkadaşlarımda vardı.Bunlardan hiç birisiyle ve hatta  Sıddık'la iki laf edememiş,hâl hatır soramamış,yanındaki kişilerin fazlalığıyla bulundukları yerede gidememiştim.Oradan ayrılıp Alaaddin tepesi civarına gelmişken tepeye çıkma ihtiyacı hissettim.Kimselerin olmadığı bir bank bulup orada bir süre oturdum.Orada mezarlıkta Çumra'dan gelen çocukluktan tanıdığım arkadaşlarım ve sınıf arkadaşlarımla görüşememiştim.Hepsiyle görüşmeyi çok istiyordum ama zaman ve zemin uygun olmamıştı.Herkeslerin iş aş vs.koşturmaları çocuk yüreklerimizdeki samimiyetleride çok çok özel biri değilse zaman içinde gereksizleştirebiliyordu.Zaman;gülerek,koşarak çocukluk yıllarımızdaki gibi oyunlar oynanarak samimi sevecen saatler geçirilen evreleri değildi.Soyutlanmış,bir birlerine yan gözlerle bakılan,bakışılan soğuk ilişkilere dönüşen kimselerini bir birlerinden bekledikleri çıkar ve menfaatler olmadıkça görüşmelerden kaçılan hallere dönüşmüştü.Gün inip akşamın olması,güneşin batışı misali insanlar asla bir daha aynı kentte olmalarına rağmen bir birlerini tesadüfi rastlaşmaların haricinde göremeyebiliyorlardı.Konya köylerinden hızla göçler alıyor,bu göç almalarla siyasal yapıların yeni imarlaşmalar açarak bu imarlaşmalardan rantlar elde edilmesi bazı kişilerin servetler sahip olmalarına fırsat hazırlarken,bu çarpık kentleşmeler ilerde buraları yaşanmaz kılacak felaketlerede dönüşüceği düşünülmüyor sadece Konya değil şehir nüfusları artıkça ülkenin tüm şehirleri büyüdükçe büyüyor siyasetçilerin rantları artıyordu.Bunun adına modernleşme deniliyor ve ne yazıkki köylerde bu modernleşme dedikleri büyümelerle bir kaç yaşlının haricinde kimseler kalmayıp gençler köylerini terk ediyorlardı.Gençlerin köylerden kaçmasıyla,Türk köylüsünün üretime katkısı yok oluyordu.Zamanla bu acı gerçek görüldü ve ülke ekonomisi tamamıyla bataklara dönüştü.Alâaddin tepesinde ağaç altındaki bir bankta otururken çocukluğumun,unutulmaz hatıralarımın yaşandığı Çumra aklıma geliyor,anılarım bir bir bir film şeridi gibi görselime yansıyordu.Tren ıslıkları duyuyordum.İstasyondan siren sesleri acı acı öterken dumanları gökyüzüne savruluyor,marşandiz raylar üzerinden heybetli bir arslan görüntüsüyle dağları,ovaları fetih edecekmiş gibi,arkasındaki katar katar vagonlarıyla boşluklarda gözlerden silinip uzaklaşırken ben gerilerde mahşerin yolcusuymuşcasına garda unutulan olarak kalıyordum..09/Mart-2024 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...