Ana içeriğe atla

İNTİHARLAR


     Aileler iki kişiyle başlayıp çocuklarla tamamlanan en küçük sosyal gruplardır.Ülkenin çatısı altında aynı dil,aynı ülkü birliği oluşturulan vatandaşlarla devlet adı alınır.Sınırları çizilen bu toprak parçası içinde vatandaşların maddi imkanlarının sağlanması karınlarının doyurulması,çorlarının çocuklarının eğitimleri ve geleceklerinin hazırlanması devletin başına yönetici olarak sandıklarda oylar kullanarak halk tarafından seçilen kişilerin asli görevleridir.2020 senesinin 4/Ocak Cumartesi gününde 20 yaşlarında adı Sibel Ünli olan İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 3.sınıf öğrencisi hayat şartlarının ağırlığını geçin,bir lokma yiyecek bulamamaya mahkum edilişi sebebiyle "Yaşamımın anlamı kalmadı" deyip Marmara denizi'nin Samatya sahili kıyılarından elindeki çantasınıda bu kıyılardaki kayalıklara bırakıp boğazın sularına kendini bırakarak,çekilmez bulduğu bu hayattan yaşamına son verip,silinip gitmiştir.Yemek kartında bir lira kırk kuruş kalmış "Bu parayla karnımı doyurabilirmiyim?" diye yaşamını bitirmeden evvel arkadaşlarına son kez telefonundan iletiler göndermiştir.Bu haberlerler,bir üniversite öğrencisinin böyle per perişan vaziyet ve haller düşmesi,bu ülkenin içine alınıp ne olduğu belirsiz insan yapılarına bir sürü masraflar edilirken,öğrencilerimizin,yarınlarımızın gelecekleri olan bu gençlerimizin kıyaslamaları yapıldığında vatandaşlar olarak yüreklerimizi burkup içlerimizi acıtmıştır.Bu mesajları alan arkadaşlarıda elbet aynı ortak yaşamın içinde oldukları için çok üzülmüşlerdir.Daha evvelde yokluklar yüzünden,aldıkları ücretlerin yetersizliklerinden,yada iş aş bulamayıp çaresizliklerinden galiba ölmek en iyisi deyip hayatlarına son veren aileleride değerlendirmelere alacak olursak bu ülkede gelir dağılımında kişi başına düşen payın 8000 dolar olduğunu söyleyenlerin gerçektende bu rakamların doğru olduğuna kendilerinin inançları varmıdır?Halk açlık yokluk çekerken bu halkın vergilerinden saraylar yaptıranlar oralarda envai çeşit yiyecekler içinde yeyip içip saltanatlar sürenler halkın ne yeyip içtiğinin,evlerinde yakıt ihtiyaçlarını,elektrik ve su giderlerinin,kira ve giyecek,ulaşım gib zaruri sorunlarının nasıl karşıladıklarının farkındamıdırlar?Biz bir partinin kendi çıkarları için vatandaşları bölük pörçük ederek ora bura savurarak,dışlayıp parçalara ayırdığı başkaları değiliz.Biz Türk toplumuyuz aramızdaki,çürükleri,hırsızları,soyguncuları ayırt edip topyekün birleşmeyi tek beden,bir tek yapı olmayı bilebilecek köklü Türk ulusuyuz.Bu öğrenciler ceplerinde 5 kuruşsuz kendilerine bir gelecek hazırlamaya çalışırlarken sizin çocuklarınız iş adamları hüviyetleriyle milyar dolarlarla oynuyorlar...Yapamıyorsanız değil artık gerçektende yapamıyorsunuz.Düşün bu milletin yakasından,kendinizide ülkeyide daha fazla felaketlere sürüklememek adına bırakın yapamadığınız bu görevleri,millet layık olan kişileri görevlere getirmeyi bilirde bulurda.Yüzüğümden başka bir şeyim yok dediniz,masallar anlatıp hikayeler uydurdunuz artık milletin canına tak dedirttiniz milletimiz sizin o ülkenin bütün rantlarını peşkeş çektiğiniz yandaşlarınızdan çok şerefli ve asildir..6/Ocak-2020 Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...