Çocukluğumda yaylaları hep sevmişimdir.Baharla köylerdeki ahırlarda hayvanlar doğumlarını yapar,özel bir bakıma alınırlardı.Nihayet tarlaların ekili olması,yaylalara göçü gerektirirdi.Her köyün kendine göre bir yaylağı vardı.Benim köyümün yaylası tepelerde,köyümle arası eşeklerle sabahın ilk saatlerinde horoz ötümüyle çıkıldığı taktirde,ikindi saatlerine kadar mesafelerde gidilip,katedilen Sandı yaylasıdır.Yayla gidişlerimde pek fazlaca duyduğum ve anılarımdan hiç çıkmayan hüt hüt (İbibik) kuşları sesleriydi.Yaylalara genelinde kafile olarak çıkılır,inekler,koyunlar,keçiler önlere katılır,yeni doğan yavrular annelerini takip ederek,hareket başlardı.Yavrulardan çok küçük olanlar eşeklerin sırtlarındaki heybelere iki taraflı konularak,bu şekil taşımalarla yol alınırdı.Bunlar genelinde keçi yahut koyun yavruları olurdu.Ben onları,onların eşekler üzerindeki heybelerdeki görsellerini çok severdim.Bizlerde keçi yavrularına oğlak,koyun yavrularına kuzu derler,bu isimler her yöre ve köyde hemen hemen aynı isimler taşımasına rağmen ülkemin bazı yörelerinde farklıdır.Yaylaya çıkışlarda güzel sesli olanlar,yolların uzunluğuna göre türküler okurlardı.Türkü güzelse ve bir o kadar içli ve yanıksa,okuyucu da iyi okuyorsa herkes sus pus olur türküyü dinlerdi.Güzel ülkemde eskilerde pek fazla akibeti ölümle sonuçlanan olaylar olmaz,olursada hemen arkasından bir destan yazılır,destanlar yanık söyleyiciler tarafından,pazarlarda içli içli okunarak,tanesi 25 kuruşa satılırdı.Çocukluğumun 3 evreli yaşamı olarak nitelendirdiğim Konya'nın Bozkır-Çumra ve Adana'nın Kozan kentlerinde geçen yıllarımda bilhassa Bozkır ve Çumra'da bu yazılmış destanları okuyuculardan pazarlarda çok dinleyip hüzünlendiğim olmuştur.Yurdun bir yerinde,acı bir ölüm olayı olmuşsa,ona o yöre koçaklamacılarınca bir destan yazılırdı.Bu ama bir aşk hikayesi ama kazara genç bir insanın ölümüdür.Bundan yöre halkı çok etkilenmiş,çok acı duymuştur.Bunların yazıya dökülüp,acıklı şekilde çarşıda pazarda okuyucu tarafından okunmasına bizler destan derdik.Destan satıcı okurken acıklı ve türküye benzer okursa,duyanların,dinleyenlerin pazarda destanın hikayesinden etkilenip üzülünmüşse,destanlar 25 er kuruş verilerek alınır,çarçabuk satılır biterdi.Ben 25 kuruş verip alamazdım pazarda destan satıcın peşi sıra gezer onun acıklı okumasından destanın içeriğini duyar,destana konu olan hikayeye üzüm, üzüm üzülür,o gün tüm günüm o destanın etkisiyle eleme dönerdi.Aslnda tüm içli,yanık türkülerimizin yakılışlarında muhakkak yaşanmış bir hikaye vardır.Hikaye öyle acıdırki..,dudaklarda türküye dönüşmüş ve bunu dinleyenleride etkilemiştir.Yaylalara gelişlerinde,yaylacılar alet edavatlarıyla bir kış hiç uğramadıkları evlerini tamir eder,ahıllarını yeni baştan onarırlar ve tüm bu işler bittikten sonra,yaylanın gelenek halini alan,kendilerince belirledikleri bir alanına,büyükçe ağaçlardan bir cıngırak kurarak,ortasını oyup içine kömür koyarak yine yere çaktıkları büyükçe bir kazığa oturttukları bu ağaçın her iki tarafına kızlı erkekli binilip,cıngırağın dönüşüyle yaşadıkları heyecanları,dışarılara yansıtan bağırışlarıyla,tüm yorgunlukları unutup,gecenin akıp giden karanlığına aldırmaksızın,cıngırağın içindeki kömürün cayırdamsıyla,doyulmaz hazlar ve tatlar alınması,halâ unutamadığım hatıralarım arasındadır.Zaman içinde bunlar hep öldü,siyaset ülkemin vatandaşını öyle bir durumlara getirdiki..,şimdilerde öte dünya düşünceleriyle yaşanır zihniyetler ön planlarda.Artık kızlı erkekli bir aralarda,bu tür eğlenceler yapılmıyor,köy delikanlıları köylerdeki yavuklularına çiğdem çiçekleri toplamıyorlar en kötüsü ise köyler bir bir terk edilip büyük kentlere taşınılıyor.Yaylalarda karların erimesiyle ilk belirginleşen emareler,yerlerdeki sarı sarı açan,çiğdem çiçekleridir.Bunları çocukken toplamayı bende çok severdim ama ne yazıkki o yıllarda,onları rahatça toplayacağım bir çapam hiç olmamıştı.O güzel günler bitti,ülkemin başında hiç durmamacasına esen savaş rüzgarları var.Ülkenin meclisinde hiçbir yetisi olmayan sahtekarlar dolu.Kapitalizm güzel yurdumu çarkları arasına almış bir bilinmeyene doğru sürükleyip durmakta.Ortadoğuda insanlar yurtlarından ocaklarından oluyorlar.Kahrolsun bunları yaratan emperyalizme ve onun uşaklarına...04/Ekim-2023 Şerafettin Sorkun/Anamur'dan
Çocukluğumda yaylaları hep sevmişimdir.Baharla köylerdeki ahırlarda hayvanlar doğumlarını yapar,özel bir bakıma alınırlardı.Nihayet tarlaların ekili olması,yaylalara göçü gerektirirdi.Her köyün kendine göre bir yaylağı vardı.Benim köyümün yaylası tepelerde,köyümle arası eşeklerle sabahın ilk saatlerinde horoz ötümüyle çıkıldığı taktirde,ikindi saatlerine kadar mesafelerde gidilip,katedilen Sandı yaylasıdır.Yayla gidişlerimde pek fazlaca duyduğum ve anılarımdan hiç çıkmayan hüt hüt (İbibik) kuşları sesleriydi.Yaylalara genelinde kafile olarak çıkılır,inekler,koyunlar,keçiler önlere katılır,yeni doğan yavrular annelerini takip ederek,hareket başlardı.Yavrulardan çok küçük olanlar eşeklerin sırtlarındaki heybelere iki taraflı konularak,bu şekil taşımalarla yol alınırdı.Bunlar genelinde keçi yahut koyun yavruları olurdu.Ben onları,onların eşekler üzerindeki heybelerdeki görsellerini çok severdim.Bizlerde keçi yavrularına oğlak,koyun yavrularına kuzu derler,bu isimler her yöre ve köyde hemen hemen aynı isimler taşımasına rağmen ülkemin bazı yörelerinde farklıdır.Yaylaya çıkışlarda güzel sesli olanlar,yolların uzunluğuna göre türküler okurlardı.Türkü güzelse ve bir o kadar içli ve yanıksa,okuyucu da iyi okuyorsa herkes sus pus olur türküyü dinlerdi.Güzel ülkemde eskilerde pek fazla akibeti ölümle sonuçlanan olaylar olmaz,olursada hemen arkasından bir destan yazılır,destanlar yanık söyleyiciler tarafından,pazarlarda içli içli okunarak,tanesi 25 kuruşa satılırdı.Çocukluğumun 3 evreli yaşamı olarak nitelendirdiğim Konya'nın Bozkır-Çumra ve Adana'nın Kozan kentlerinde geçen yıllarımda bilhassa Bozkır ve Çumra'da bu yazılmış destanları okuyuculardan pazarlarda çok dinleyip hüzünlendiğim olmuştur.Yurdun bir yerinde,acı bir ölüm olayı olmuşsa,ona o yöre koçaklamacılarınca bir destan yazılırdı.Bu ama bir aşk hikayesi ama kazara genç bir insanın ölümüdür.Bundan yöre halkı çok etkilenmiş,çok acı duymuştur.Bunların yazıya dökülüp,acıklı şekilde çarşıda pazarda okuyucu tarafından okunmasına bizler destan derdik.Destan satıcı okurken acıklı ve türküye benzer okursa,duyanların,dinleyenlerin pazarda destanın hikayesinden etkilenip üzülünmüşse,destanlar 25 er kuruş verilerek alınır,çarçabuk satılır biterdi.Ben 25 kuruş verip alamazdım pazarda destan satıcın peşi sıra gezer onun acıklı okumasından destanın içeriğini duyar,destana konu olan hikayeye üzüm, üzüm üzülür,o gün tüm günüm o destanın etkisiyle eleme dönerdi.Aslnda tüm içli,yanık türkülerimizin yakılışlarında muhakkak yaşanmış bir hikaye vardır.Hikaye öyle acıdırki..,dudaklarda türküye dönüşmüş ve bunu dinleyenleride etkilemiştir.Yaylalara gelişlerinde,yaylacılar alet edavatlarıyla bir kış hiç uğramadıkları evlerini tamir eder,ahıllarını yeni baştan onarırlar ve tüm bu işler bittikten sonra,yaylanın gelenek halini alan,kendilerince belirledikleri bir alanına,büyükçe ağaçlardan bir cıngırak kurarak,ortasını oyup içine kömür koyarak yine yere çaktıkları büyükçe bir kazığa oturttukları bu ağaçın her iki tarafına kızlı erkekli binilip,cıngırağın dönüşüyle yaşadıkları heyecanları,dışarılara yansıtan bağırışlarıyla,tüm yorgunlukları unutup,gecenin akıp giden karanlığına aldırmaksızın,cıngırağın içindeki kömürün cayırdamsıyla,doyulmaz hazlar ve tatlar alınması,halâ unutamadığım hatıralarım arasındadır.Zaman içinde bunlar hep öldü,siyaset ülkemin vatandaşını öyle bir durumlara getirdiki..,şimdilerde öte dünya düşünceleriyle yaşanır zihniyetler ön planlarda.Artık kızlı erkekli bir aralarda,bu tür eğlenceler yapılmıyor,köy delikanlıları köylerdeki yavuklularına çiğdem çiçekleri toplamıyorlar en kötüsü ise köyler bir bir terk edilip büyük kentlere taşınılıyor.Yaylalarda karların erimesiyle ilk belirginleşen emareler,yerlerdeki sarı sarı açan,çiğdem çiçekleridir.Bunları çocukken toplamayı bende çok severdim ama ne yazıkki o yıllarda,onları rahatça toplayacağım bir çapam hiç olmamıştı.O güzel günler bitti,ülkemin başında hiç durmamacasına esen savaş rüzgarları var.Ülkenin meclisinde hiçbir yetisi olmayan sahtekarlar dolu.Kapitalizm güzel yurdumu çarkları arasına almış bir bilinmeyene doğru sürükleyip durmakta.Ortadoğuda insanlar yurtlarından ocaklarından oluyorlar.Kahrolsun bunları yaratan emperyalizme ve onun uşaklarına...04/Ekim-2023 Şerafettin Sorkun/Anamur'dan
Yorumlar
Yorum Gönder