Ana içeriğe atla

ÇUMRA'da TRENLER KALKARKEN-9

     


    Çumra tarımla gelişmesiyle çok yoğun bir göç akınına uğramış dışarıdan gelen çok sayıda göçmen bu beldemize yerleştirilmeleriyle bir göçmen kenti hüviyetini taşır olmuştur.Çumra isminin nereden nasıl konulduğu hususunda yine tarihi kaynaklara dönülerek bilgi alma ihtiyacı duyuyoruz.Bir rivayete göre;Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim yağmurlu bir günde Mısır seferinden dönerken yağışların her tarafı batağa çevirdiği bu bölgeye girmiştir.Askerlerini sazlık ve bataklık olan bu bölgeden çıkarmak için "ÇEMRE" komutunu verir,uzun ve meşakkatli uğraşlardan sonra askerler çamurun içinden başarılı olarak ovayı geçebilirler.Güçlükle ovayı geçen Osmanlı ordusunun komutanları bu bölgeyi başkalarına tariflerlerken,çamur batağı anlamına gelen Çumuriyet olarak tanıtırlar.Çemren kelimesi zamanla çamura daha sonralarıda Çumra'ya dönüşmüştür.(ÇEMREN;Askerin paçalarını sıvamaları,süvarilerin atların kuyruklarını bağlama emridir)İkinci rivayete göre;Osmanlı padişahlarından 4.Murat Bağdat seferine çıkarken yağan yağmurlardan dolayı batağa dönen bu bölgeden ordusuyla geçmesi icabeder.Zorluklarla bu çamur batağının içinde yol almaya çalışan asker,bir birlerine çamurda yürümenin,gitmenin zorluğundan dolayı "Çamura bak çamura" diye serzenişleri birbirlerine hayıflanmaları,çamur kelimesinin zaman içinde Çumra ismine dönüştüğü ve bu ismi aldığı sanılmaktadır.                                                                                                                                            Çumra'da gerek dışarıdan ve gerekse yurt içinden gelen göç akınları birleşimleriyle,her tür kültürden karışık insan yapıları oluşmuş,bu oluşma ayrıştırımcılığı ve birlikteliği zorunlu kılmıştır.Devletin kurumlarına atanan memurlar bu ayrıştırmanın içine pek girmemeye çalışsalarda,dolaylı olarak bir birlerine ihtiyaç duyduklarında memurluk kişilikleri ve hemşehrilik yakınlığıyla karşılıklı ihtiyaçlarını gidermek,onlarıda birliktelik ve ayrışıma zaruri itmiş,onlarda ayrı bir standart grubu oluşturmuşlar,ünvanlarıyla ayrıcalıklarını diğer gruplara farkettirmişlerdir.Toprağın bol olduğu bu beldede devlet kurumlarının binaları ve bazı toprak ağaları ve tüccar kişilik taşıyan şahısların evleri hariç göçmenlerin ve diğer vatandaşların evleri ve evlerin bahçelerinin duvarları,tavuklarına oluşturdukları kümeslerine kadar iskanlar kerpiçten yapılmıştır.Kerpiç yapılar kışların sert geçen soğuklarında,soğuğu az hissettirip daha az yakacak yakılmasını gerektirmekte,yazları ise serin tutmaktadır.Orta Anadolu coğrafyası karasal iklim özelliği taşıdığından kış ayları çok sert yaz aylarıda çok sıcak geçmektedir.04/Ekim-2021 Şerafettin Sorkun/Konya'dan 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...