Ana içeriğe atla

ÇUMRA'da TRENLER KALKARKEN-8


     Yakın tarihimizin kaynaklarına bakılıp incelendiği zaman 1950 yıllarında ülkemizin Kore savaşına katıldığını öğreniyoruz.Kore savaşına katılmamızla o tarihlerdeki Rus çarı Stalin kendi rejimi içine aldığı Bulgaristan yönetimine baskı uygulayarak Bulgaristan içerisindeki Türkleri Türkiye'ye göçe zorlamıştır.Bulgaristan Türkiye'ye nota vererek ilk planda 250.000 göçmeni Türkiye'ye göndermek için oradaki vatandaşlarımıza çok zulümler etmiş,kadınlara kızlara tecavüzler gerçekleştirerek ve hatta cinayetler işleyerek birçok vatandaşımızın canına kıyarak bu zulümlerini artırmıştır.Bu zulümler karşısında o dönemlerde iktidar olan parti,vatandaşlarımızın haklarını orada savunacak gücü ve başarıyı gösterememiştir.Kore savaşına Mehmetçiği yani Türk askerini gönderme düşünceside emperyalizm projesi olup kapitalist bir ülkenin isteği doğrultusunda hareket eden o günkü siyasi parti iktidarlarının bir hatasıdır.Kaynaklar bunu göstermekte bu şekilde bilgiler içermektedir.Bizim sırf bu emperyalist ülkeye yaranacağız diye ne işimiz vardı taa Kore'lere kadar asker gönderecek,bir sürü askerin ölümüne neden olacak,bir sürü çocuğu babasız,bir sürü kadını kocasız dul bırakacak hatalı politikalara sürüklenmelere ve bu şekil kararlar verecek yanlışlıklara girmelere?.Stalin'in kızmasını gerektiren durum bizim emperyalist ülke ile iş birşikliği yapmamız,onun güdümlerine uymamızdır.Bizler ülke olarak bağımsız bir ülkeyiz ve Stalin'in de arka bahçesi değiliz ama komşularımızla iyi ilişkiler içerisinde olmamız gerekir.Sırf bir ülke istedi diye Türk askerinin taa Kore'lere gönderilmesi bizim davamız olamaz.Türkiye'nin Kore'ye bu mevzu ülke öngörüsüyle asker göndermesi komşumuz olan ülkelerin bu şekil tutumlar sergilemelerini gerektirmiştir.Birilerinin güdümüne uyar politikalara girer,ivaz vermelere başlarsanız bu ivazlar artık felaketlerinizin başlangıçları olarak kaçınılmaz her fırsatta o kişilerin güdümünde akıllara gelecek kötü işlerinde kullanacağı kuklaları haline gelirsiniz.Nitekim yaşadıkça bu günlere kadar görülmüştürki ülkemizde sağ sol meseleleri,komünistlik ve faşistlik ayrıştırmaları,milliyetçilik,ülkücülük,devrimcilik kavramları tamamıyla bu emperyalist ülkenin ülkemizde uyguladığı bölücülük ve ayrıştırıcılık politikaları olup onların uygulamaları ve onların payandası olan siyasetçilerle iki yakamız asla bir araya gelmemiş ve gelmemektedir.Keşke Büyük Atatürk çizgisinden hiç uzaklaşılmasaydı.Bütün bunlardan sonra sonuç olarak gerek SSCB liğinde ve gerekse Balkanlarda artık bir göçmen akını furyası başlamış,bu akınlarla ülkemizin demografik yapı ve dengesi bozulmuştur.Bulgaristan bu durumlardan yararlanıp ülkesi içinde bulunan ne kadar çingene varsa ülkesindeki bu çingeneleride Türk diye Türkiye'ye göndermiş.Türkiye'yi yöneten o günkü yöneticiler bunun çok geç farkına varmışlar,varsalarda Stalin Rusyasını arkasına destek olarak alan Bulgaristan'ın uyguladığı bu işlemlere itiraz edemeyip karşı çıkamamışlardır.Konya daki Doğanlar,Muhacir pazarı,Ilgın;Doğanhisar,Beyşehir gibi ilçelerimizin yanı sıra Türkiye nin birçok beldelerine ve yörelerine gönderilen buralara yerleşen çingeneler Bulgaristan devletinin art düşüncelerle Türk vatandaşı diye göndermiş olduğu vatandaşlardır.Ben vatandaşları bu şu diye kafatascılık yaparak ayırımlaştırmak düşüncelerinde değilim.Bir ülkenin kültürü dışarıdan gelen değişik kültürlerdeki insan yapılarıyla karışırsa bozulabilir,onlara verilen ve tanınan imkanlar ülkenin içerisinde yaşayan insanları üzebilir rencide edebilir,ekonomik zorluklara sokabilir.Ülkemize nasıl ve ne şekil düşüncelerle sokulduklarını bilmediğimiz Suriyeli ve Afgan vatandaşlar gün gelip zamanla ülkedeki varlığımızı ciddi bir şekilde tehlikeye sokacakları muhakkaktır.İnsanlar milli eğitim süreçleri yaşamadan yerleşik bir toplumun içine tepeden inme alınırsa milli şuur ve değerlerimiz zaman içinde tamamen yozlaşır ve tamamen bozulabilir.Nitekim de böyle olmuş zaman içinde insanlar bir birlerini ayrıştırmalara başlamışlardır.Konya Çumra'da bu göçmen akınlarından en fazla payı alan belde olmuştur.Tarihler geriye yönelik araştırmalarda bizlere bilgiler sunuyor ve gösteriyorki 1894 senesinde yapımına başlanan ve 1913 senesinde bitirilen Haydarpaşa/Bağdat demiryolu hattının Konya Çumra'dan da geçmesi neticesinde Çumra'ya bir istasyon yapılmış bu bina Çumra'ya kurulan ilk yapı olmuştur.Bu beldeden geçen Çarşamba çayı buralardaki arazilere akışlarıyla meydana gelen bataklıklar bu çayın kenarlarına kurulan kanallarla kontrol altına alınıp kurutulmuş ve tarıma dönüştürülen araziler haline getirilmiştir.1907-1914 senelerinde Konya Ovasının sulanması maksadıyla Çumra'ya sulama tesisleri ve binaları yapılmıştır.Bu tesisler Çumra'da sulu ziraatı başlatmış suların tarım arazilerini bataklıklara çevirmesi önlenmiş halkın kaldırdığı ürünler rantabiliteye dönmeye başlamıştır.Eski yıllarda Çumra denilince akla şimdiki İçeri Çumra gelmekte ve bilinmektedir.Ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı Büyük Atatürk 1926 senelerinde bu hat üzerinden trenle Adana'ya giderken Çumra'da kurulan yeni istasyon binasında dinlenirken İstasyona çok yakın olan Çarşamba çayı ve kenarında kurulan tesisleri gezerek çok beğenmiş ve bu beğeniyle Çumra'ya itibar ederek buranın öneminin artmasına sebep olmuştur.Çumra zaman içerisinde tarıma elverişli olması,bu elverişi gerektirir suyun içinden geçmesi itibarıyla hızla büyüyerek şimdiki gelişmiş bir kent hüviyetine ulaşmıştır.4/Ekim-2021 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...