Ana içeriğe atla

ÇUMRA'da TRENLER KALKARKEN-4



 

     Sıddık hanım;eşi öldükten sonra bu kaybıyla Hadim'de muhakkak bir gün gelinip buralarda kendisini bulacakları korkularını taşır olmuştu.Saklanmak,bir yerlerde pusulara yatar gibi sinip durmak yada birilerinin ihbar edebileceği düşünceleriyle sıkıntılar içine düşmüştü.Saray belkide kendilerini bulma umudunu kesip,aramaktan vazgeçip peşlerini bırakmıştı.Ama Sıddık Hn.mın bir yanı öyle olduğunu sanmıyor,her yerlerde arandığı his ve düşüncelerini taşıyordu.Taşra da Osmanlı'nın zabıta ve asayiş hizmetlerini Yarkan denilen görevliler yapmaktaydı.Yarkan denilen bu görevliler Tarhan ve Tigin denilen valilerin emrindeydiler.Huzur ve güvenin sağlanması TÖRE adı verilen yasalarla kontrol ediliyordu.Geceleri asayiş Aseslerle sağlanıyordu.Zaman içerisinde bu görevler Subaşılara devredildi.Kaynaklar 1879 dan sonra 1900 lü yıllara gelindiğinde asayişin tamamıyla zaptiye nezaretleri tarafından sağlandığı bilgilerini vermektedir.İyiliğine kötülüğüne her tür insan yapıları olabilir zannıyla Sıddık Hn.ihbar edilmekten çok korkuyordu.Sarayı,emeksiz önüne hazır edilenleri,hizmetçileri,hizmet edenleri oturmaları,yeyip içip,yan gelip yatmaları hiç sevmemiş bu yüzden yeni hayatının içinde özlemiyor,en ufak pişmanlık duymuyordu.Peşine düştüğü Mustafa'yla sarayın tüm imkanlarını,her şeylerini itip bırakarak gönül verdiği kişinin arkasına takılıp geldiği bu yerlerde,bu insanlar içinde hayatı bulmuş,yaşamanın farkına vararak,birey olduğu kimliğine kavuşmuştu.Burada hayat vardı,insanlar birbirlerinden soyutlanmıyor,birlikte olunabiliniyor sohbetler edilebiliniyordu.Köylü işinde,aşında ve her daim bir şeylerle uğraşlarlaydı.Bu çalışmaların içerisine girmiş,üretmelerle yaşamın var olduğunun farkına varmıştı.Kaçıp gelip yerleştikleri,saraydan kimselerin aklının ucuna gelmeyeceği,zula olarak düşündüğü bu yerde korkuları yinede devam etmekteydi.Bir uğraşın ve bu uğraşla meydana gelen çalışmalarla çora çocuğa karışmışlar,ama sarayın korkularını atamamışlardı.Köyde kadınlar tarafından adı saraylıydı.Saraylı olması ona açıkça belli edilen bir saygınlığı itibarı da getiriyor,onu ayrıcalıklı görüyorlardı.Köy kadınları hayrandı Sıddık hanıma ve onu çok güzel buluyorlardı.Akça pakça yüzüne uzun uzun bakıyorlar,zamanlarını onunla geçirmek istiyorlar bu birliktelikten memnuniyetlikler duyuyorlardı.Gülmeyi tebessümleri çok severdi Sıddık hanım.Masumiyet vardı köy kadınlarında.Kafalarında bin bir hesap ve bu hesapların çoğalttığı art niyetlere dönüşür eylem ve düşünceler yoktu.Dar alanlara düşüp bu düşmeyle kafalarından çeşit çeşit düşünceler üreten her şeyden olumsuzluk türeten insan tiplemeleri olur.Onları ne yapsanız etseniz bir şeylere asla inandıramaz ve ikna edemedeğiniz gibi önlerine dünyanın yiyeceklerini döksenizde doyuramaz ve mutlu edemezsiniz.Vermekten hoşlanmazlar almayı çok severler hiç bir şekilde memnun olmazlar yinede eksiklikleri bu eksikliklere dayalı beklentileri ve istekleri bitmez.İş gösterirsiniz bunalırlar,çalışmazlar "Ben ırgatmıyım her işi bu dünya da yapan benmi olacağım" düşüncelerini taşırlar ve itiraz ederler.Belkide hiç bir şeylerinin olmaması,yokluk,muhtaçlık,karın doymaması bu itirazların,karşı durmaların yapılmasını gerektirir.Hadim'de bu şekil saf doygun tok insan yapıları arasında çok mutlulardı ama içten içe kendilerini çepeçevre saran sarmalayan,korku içerisine alan kavramları üzerlerinden atamıyorlar bu yüzden rahat olamıyorlardı.Beklenen gün geldi yüklerini tutup hazırlayarak,hayvanlarıyla,döşekleriyle yataklarıyla kafalarında taşıdıkları önceden bir kaç kez ticari amaclı gidip gelip beğeni duydukları beldeye doğru gecenin geçlerinde yollara çıkıldı.Yollara düşülüp gidilecek bu mekan,Çumra'nın çarşamba çayının öbür tarafında güney doğu yakasına düşen 5-6 km.kadar uzaklıktaki,eski ismi Karaman Kırı,yeni ismi Güvercinlik olan çayının daha altlarında fakat kıyıları kenarındaki köydü..4/Ekim-2021 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

  1. MAŞALLAH MAŞALLAH EMEĞİNİZE KALEMİNIZE SAĞLIK ALLAHIM RAZI OLSUN SİZDENDE TÜMÜYLE OKUDUM BİLGİ SAHİBİ OLDUM

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...