Sıddık hanım;eşi öldükten sonra bu kaybıyla Hadim'de muhakkak bir gün gelinip buralarda kendisini bulacakları korkularını taşır olmuştu.Saklanmak,bir yerlerde pusulara yatar gibi sinip durmak yada birilerinin ihbar edebileceği düşünceleriyle sıkıntılar içine düşmüştü.Saray belkide kendilerini bulma umudunu kesip,aramaktan vazgeçip peşlerini bırakmıştı.Ama Sıddık Hn.mın bir yanı öyle olduğunu sanmıyor,her yerlerde arandığı his ve düşüncelerini taşıyordu.Taşra da Osmanlı'nın zabıta ve asayiş hizmetlerini Yarkan denilen görevliler yapmaktaydı.Yarkan denilen bu görevliler Tarhan ve Tigin denilen valilerin emrindeydiler.Huzur ve güvenin sağlanması TÖRE adı verilen yasalarla kontrol ediliyordu.Geceleri asayiş Aseslerle sağlanıyordu.Zaman içerisinde bu görevler Subaşılara devredildi.Kaynaklar 1879 dan sonra 1900 lü yıllara gelindiğinde asayişin tamamıyla zaptiye nezaretleri tarafından sağlandığı bilgilerini vermektedir.İyiliğine kötülüğüne her tür insan yapıları olabilir zannıyla Sıddık Hn.ihbar edilmekten çok korkuyordu.Sarayı,emeksiz önüne hazır edilenleri,hizmetçileri,hizmet edenleri oturmaları,yeyip içip,yan gelip yatmaları hiç sevmemiş bu yüzden yeni hayatının içinde özlemiyor,en ufak pişmanlık duymuyordu.Peşine düştüğü Mustafa'yla sarayın tüm imkanlarını,her şeylerini itip bırakarak gönül verdiği kişinin arkasına takılıp geldiği bu yerlerde,bu insanlar içinde hayatı bulmuş,yaşamanın farkına vararak,birey olduğu kimliğine kavuşmuştu.Burada hayat vardı,insanlar birbirlerinden soyutlanmıyor,birlikte olunabiliniyor sohbetler edilebiliniyordu.Köylü işinde,aşında ve her daim bir şeylerle uğraşlarlaydı.Bu çalışmaların içerisine girmiş,üretmelerle yaşamın var olduğunun farkına varmıştı.Kaçıp gelip yerleştikleri,saraydan kimselerin aklının ucuna gelmeyeceği,zula olarak düşündüğü bu yerde korkuları yinede devam etmekteydi.Bir uğraşın ve bu uğraşla meydana gelen çalışmalarla çora çocuğa karışmışlar,ama sarayın korkularını atamamışlardı.Köyde kadınlar tarafından adı saraylıydı.Saraylı olması ona açıkça belli edilen bir saygınlığı itibarı da getiriyor,onu ayrıcalıklı görüyorlardı.Köy kadınları hayrandı Sıddık hanıma ve onu çok güzel buluyorlardı.Akça pakça yüzüne uzun uzun bakıyorlar,zamanlarını onunla geçirmek istiyorlar bu birliktelikten memnuniyetlikler duyuyorlardı.Gülmeyi tebessümleri çok severdi Sıddık hanım.Masumiyet vardı köy kadınlarında.Kafalarında bin bir hesap ve bu hesapların çoğalttığı art niyetlere dönüşür eylem ve düşünceler yoktu.Dar alanlara düşüp bu düşmeyle kafalarından çeşit çeşit düşünceler üreten her şeyden olumsuzluk türeten insan tiplemeleri olur.Onları ne yapsanız etseniz bir şeylere asla inandıramaz ve ikna edemedeğiniz gibi önlerine dünyanın yiyeceklerini döksenizde doyuramaz ve mutlu edemezsiniz.Vermekten hoşlanmazlar almayı çok severler hiç bir şekilde memnun olmazlar yinede eksiklikleri bu eksikliklere dayalı beklentileri ve istekleri bitmez.İş gösterirsiniz bunalırlar,çalışmazlar "Ben ırgatmıyım her işi bu dünya da yapan benmi olacağım" düşüncelerini taşırlar ve itiraz ederler.Belkide hiç bir şeylerinin olmaması,yokluk,muhtaçlık,karın doymaması bu itirazların,karşı durmaların yapılmasını gerektirir.Hadim'de bu şekil saf doygun tok insan yapıları arasında çok mutlulardı ama içten içe kendilerini çepeçevre saran sarmalayan,korku içerisine alan kavramları üzerlerinden atamıyorlar bu yüzden rahat olamıyorlardı.Beklenen gün geldi yüklerini tutup hazırlayarak,hayvanlarıyla,döşekleriyle yataklarıyla kafalarında taşıdıkları önceden bir kaç kez ticari amaclı gidip gelip beğeni duydukları beldeye doğru gecenin geçlerinde yollara çıkıldı.Yollara düşülüp gidilecek bu mekan,Çumra'nın çarşamba çayının öbür tarafında güney doğu yakasına düşen 5-6 km.kadar uzaklıktaki,eski ismi Karaman Kırı,yeni ismi Güvercinlik olan çayının daha altlarında fakat kıyıları kenarındaki köydü..4/Ekim-2021 Şerafettin Sorkun/Konya'dan
Sıddık hanım;eşi öldükten sonra bu kaybıyla Hadim'de muhakkak bir gün gelinip buralarda kendisini bulacakları korkularını taşır olmuştu.Saklanmak,bir yerlerde pusulara yatar gibi sinip durmak yada birilerinin ihbar edebileceği düşünceleriyle sıkıntılar içine düşmüştü.Saray belkide kendilerini bulma umudunu kesip,aramaktan vazgeçip peşlerini bırakmıştı.Ama Sıddık Hn.mın bir yanı öyle olduğunu sanmıyor,her yerlerde arandığı his ve düşüncelerini taşıyordu.Taşra da Osmanlı'nın zabıta ve asayiş hizmetlerini Yarkan denilen görevliler yapmaktaydı.Yarkan denilen bu görevliler Tarhan ve Tigin denilen valilerin emrindeydiler.Huzur ve güvenin sağlanması TÖRE adı verilen yasalarla kontrol ediliyordu.Geceleri asayiş Aseslerle sağlanıyordu.Zaman içerisinde bu görevler Subaşılara devredildi.Kaynaklar 1879 dan sonra 1900 lü yıllara gelindiğinde asayişin tamamıyla zaptiye nezaretleri tarafından sağlandığı bilgilerini vermektedir.İyiliğine kötülüğüne her tür insan yapıları olabilir zannıyla Sıddık Hn.ihbar edilmekten çok korkuyordu.Sarayı,emeksiz önüne hazır edilenleri,hizmetçileri,hizmet edenleri oturmaları,yeyip içip,yan gelip yatmaları hiç sevmemiş bu yüzden yeni hayatının içinde özlemiyor,en ufak pişmanlık duymuyordu.Peşine düştüğü Mustafa'yla sarayın tüm imkanlarını,her şeylerini itip bırakarak gönül verdiği kişinin arkasına takılıp geldiği bu yerlerde,bu insanlar içinde hayatı bulmuş,yaşamanın farkına vararak,birey olduğu kimliğine kavuşmuştu.Burada hayat vardı,insanlar birbirlerinden soyutlanmıyor,birlikte olunabiliniyor sohbetler edilebiliniyordu.Köylü işinde,aşında ve her daim bir şeylerle uğraşlarlaydı.Bu çalışmaların içerisine girmiş,üretmelerle yaşamın var olduğunun farkına varmıştı.Kaçıp gelip yerleştikleri,saraydan kimselerin aklının ucuna gelmeyeceği,zula olarak düşündüğü bu yerde korkuları yinede devam etmekteydi.Bir uğraşın ve bu uğraşla meydana gelen çalışmalarla çora çocuğa karışmışlar,ama sarayın korkularını atamamışlardı.Köyde kadınlar tarafından adı saraylıydı.Saraylı olması ona açıkça belli edilen bir saygınlığı itibarı da getiriyor,onu ayrıcalıklı görüyorlardı.Köy kadınları hayrandı Sıddık hanıma ve onu çok güzel buluyorlardı.Akça pakça yüzüne uzun uzun bakıyorlar,zamanlarını onunla geçirmek istiyorlar bu birliktelikten memnuniyetlikler duyuyorlardı.Gülmeyi tebessümleri çok severdi Sıddık hanım.Masumiyet vardı köy kadınlarında.Kafalarında bin bir hesap ve bu hesapların çoğalttığı art niyetlere dönüşür eylem ve düşünceler yoktu.Dar alanlara düşüp bu düşmeyle kafalarından çeşit çeşit düşünceler üreten her şeyden olumsuzluk türeten insan tiplemeleri olur.Onları ne yapsanız etseniz bir şeylere asla inandıramaz ve ikna edemedeğiniz gibi önlerine dünyanın yiyeceklerini döksenizde doyuramaz ve mutlu edemezsiniz.Vermekten hoşlanmazlar almayı çok severler hiç bir şekilde memnun olmazlar yinede eksiklikleri bu eksikliklere dayalı beklentileri ve istekleri bitmez.İş gösterirsiniz bunalırlar,çalışmazlar "Ben ırgatmıyım her işi bu dünya da yapan benmi olacağım" düşüncelerini taşırlar ve itiraz ederler.Belkide hiç bir şeylerinin olmaması,yokluk,muhtaçlık,karın doymaması bu itirazların,karşı durmaların yapılmasını gerektirir.Hadim'de bu şekil saf doygun tok insan yapıları arasında çok mutlulardı ama içten içe kendilerini çepeçevre saran sarmalayan,korku içerisine alan kavramları üzerlerinden atamıyorlar bu yüzden rahat olamıyorlardı.Beklenen gün geldi yüklerini tutup hazırlayarak,hayvanlarıyla,döşekleriyle yataklarıyla kafalarında taşıdıkları önceden bir kaç kez ticari amaclı gidip gelip beğeni duydukları beldeye doğru gecenin geçlerinde yollara çıkıldı.Yollara düşülüp gidilecek bu mekan,Çumra'nın çarşamba çayının öbür tarafında güney doğu yakasına düşen 5-6 km.kadar uzaklıktaki,eski ismi Karaman Kırı,yeni ismi Güvercinlik olan çayının daha altlarında fakat kıyıları kenarındaki köydü..4/Ekim-2021 Şerafettin Sorkun/Konya'dan
MAŞALLAH MAŞALLAH EMEĞİNİZE KALEMİNIZE SAĞLIK ALLAHIM RAZI OLSUN SİZDENDE TÜMÜYLE OKUDUM BİLGİ SAHİBİ OLDUM
YanıtlaSil