Ana içeriğe atla

SANDI'dan SİLİNEN SİLİ-5




     Gidildiği zaman ne çok şey biter.Gökyüzündeki yıldızlar kayar,güneş bile solar.Gidildiğinde giz yerlerde birlikteyken ıslanılan yağmurlar da görülmez,otlar yeşermez.Dinlenilen haz alınan yanık türküler de biter.Biter işte bir şekilde biter.Kırılmıştır kalpler,per-perişandır yürekler bir sebeple.Davranışlar,içten gelen gülüşler,kırlarda dolaşmalar,göl kenarları,yemyeşil çimenler,papatyalar,yürünülen tepeler,tepelerdeki sarı alıçlar hepsi hayatlardan göçmen kuşların uçup gidişleri gibi tümüyle yok olur gider.Ölüm bitiştir,ayrılık çöküş,bu yüzden söylenmiş,denmiş;"Ölüm ile ayrılık tartılmış,50 gram ağır basmış ayrılık."

Sili yaylada Devre'yi tanıdığı evreyi hayatının en anlamlı,en güzel yaşadığı süresi olarak düşünüyor,çok kısacık geçen o anları kafasından bir türlü çıkaramıyor,atamıyor,bu kısacık zamanların derinine,derinine inip,ummanlar büyüklüğüne dönüşen düşünce denizinin diplerinden bir türlü çıkamıyordu.Kar,tipi,boran aldırmıyor daraldığı Sandı'dan biran evvel çıkıp Devre'sine kavuşmak istiyordu.Hacının oğlunun Mehmet'in evinin oraya kadar geldi.Acıkacak,susayacaktı ama bunları düşünecek halde değildi.Dağlardaki akıtlardan sular içecek,gerekirse otlar toplayıp yiyecek ama Devre yi muhakkak bulacaktı.Büründüğü kepeneğin içine alıp koltuğunun altına aldığı kavalı,yeterli miktarda diye sırtladığı dağarcığı vardı.Dağarcığına imansız keş ve şebit ekmekler tedarik olarak açlığında azar azar yenecek uzun bir müddet idare edeceği şekilde yerleştirilmiş susuzluğu ise oluklardan giderilecekti.Düşünemiyordu Sili zemheride tüm olukların donacağını,belkide içindeki sevda bu yönde düşüncelerede fırsatlar vermiyordu.Kavalını bir kez daha eliyle yokladı,koltuk altından alarak koynuna daha sağlam bir yere aldı.Orada olması daha güvenceli geldi ve bu durum rahatlamasına neden oldu.Kavalıyla arayacaktı Devre yi,Devre kaval sesini duyup herkesleri hiçe sayıp akıp gelecekti.Bu düşünceler içini rahatlattı.Bu düşüncelerle yol alırken yayla yol ayrımı başına geldi.Bu yolun sol başında Hacının oğlunun Mehmedin evi vardı.Hacının oğlunun Mehmet'in evinin sağ tarafında tahir Coşkun'un bahçesi vardı.Çitlerin hemen köşesinde Tahir Coşkun'un babası Hafız'ın karısı İlerde Nine nin yaz aylarının ikindiye vuran anlarında eğrilmiş belinin otururken de belirginleşen kamburluğunun görüldüğü ve devamlı o köşede oturup köyün o alanını seyrettiğ yassı,oturacak şekilde yüksek bir kayası vardı.O kayaya baktı,kaya nerdeyse yağan karlarla örtülüp kapanmış ve olduğu yerde top şeklinde kocaman beyaz bir görsele dönüşmüştü.Tahir Coşkun'un çiti ve Hacının oğlunun Mehmet'in evinin köşelerinin arasındaki yola girilince karşıda Ahmet Ali'nin evi vardı.Ahmet Ali'nin evinin sağ tarafı Çiftlik köyüne,sol tarafı Kayacık köyüne giden yollara ayrılıyordu.Sağ taraf aynı zamanda hem çiftlik köyü hemde köyün yayla yoluydu.Yayla yolu istikametine girip önünde bembeyaz koskoca bir yorgan görünümündeki ve ardı arkası kesilmeyen kar yağmalarıyla yollarında kapanıp bu yorganın parçası haline dönüşen zemini üzerinde ilk yürüyen olarak adımlar atıyordu.Yolu daha evvelki deneyim ve bilgileriyle bildiği için kardan kapanan yolda tahmini yürüyor,bu beyaz düzleme ayaklarıyla basmalarıyla karlardan hart hurt sesleri geliyordu.Belinde,ayaklarında,boynunda gözle görünmeyen sevda ilmikleri vardı ve bu ilmiklerin diğer uçları yayladaki Devre'deydi ve Devre bu elinde tuttuğu iplerin ilmik uçlarından bu karlı kış gününde Sili'yi yaylaya doğru asılıp,çekiyordu..8/Haziran-2022 Şerafettin Sorkun/Konya'dan 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...