Ana içeriğe atla

SANDI'dan SİLİNEN SİLİ-6

 


     Bütün ayrılışlar zamansızdır.Zamansız olmayan ayrılışlar gitmedir.Sili zamansız ayrılışa zorlanmadan kendisi bırakıp gidiyordu Sandı'yı.Bu gidişi karlı kış gününün ayaza çalar sabahında bu gün,bu saatte,şu an dışarıya adım atışıyla başlamış oluyordu ve kimbilir bir daha buralara geri dönüşü olacakmıydı?Belkide kimsesizliği,anasızlığı,babasızlığı onu,genç yüreğinde böyle bir sevdanın içine düşmesiyle,bu yoksul sevdayı daha çok sahiplenmesine neden olmuş,Devre'yi bulmak adına soğuk,kar,kış şartlarının koşullarına aldırmadan,başına ne geleceğini bilmeden,sadece salt sevdasını düşünerekten,epil epil yağan karların üzerine basaraktan gidiyordu.İyice sarılıp kuşanmış,kendisine bir kaç gün yetecek köylünün getirdiği ekmek ve katı tür yiyeceklerden azık yapmış,kendince iaşe sorununu gidermiş,oralarda ötesini,berisini,kurdu,kuşu,nerelerde yatacağını düşünmeden,dağlarda başına neler geleceğini hesaplar etmeden yollara çıkıyor,Devre'sinin yaylada bir yerlerde olduğu sanrısına kapılıyor,bulamasa bile Serik' e kadar inecek Serik'te ne yapıp edecek Devre'yi bulabileceğini umuyordu.Serik hiç gidilen bir yer olmamasına rağmen ona davarların peşinde uzak yerlere gittiği bir yer gibi geliyor,oralarıda gider bulurum düşünceleri hiç durmaz kafasında işgallerdeydi.Bu yüzden gitmeliydi.Belkide köy ve çobanlık artık bıkkınlık duyacağı yaşlara geldiğinden,kendisini sıkıyordu.Bu sıkıntıdan kaçmak kurtulmak adına gidiyordu. Bazen bulunduğunuz yerde olduğunuzu bilmez,nefes alır verirsiniz ama zamanın yaprak kımıldamacasına farkında olmazsınız.Bazense zamanın bir saniyesinin bile farkında olur her anını hissedersiniz.Kış geceleri defalarca uykunuzun bölünüp sabahlar oldu sanarak kalkacağınız,kalkıpta yataklarda oturup yorgan üzerinizde pencerelerden dışarıları seyredecek ve seyrederken,kafanızdan çeşit çeşit fikirler ve düşünceler üreteceğiniz kadar uzun.                                                                                                                                                    Küt oğlanın Mehmet gece bir kaç kez tuvalete kalkmış,bu kalkışlarla tekrar uyku moduna geçemeyerek yatağın içinde dönüp durmuştu.Kış gecelerinin soğuklarından korunmak adına pratik uygulamalar yapılır.Bunlardan bilinen ve en belirgin olanı çoluk çocuk hep bir odanın içinde yere serilmiş yataklara girilir ve yorganlar başlara kadar çekilerek,çocuklar aynı yatakta bir birlerine koyunların içiçe geçercesine sokuluşları gibi sokulunarak,vücut sıcaklıklarıyla ısı dağılımını kapsamlı bir biçimde bir birlerine yayar ve üşünülmez.Ayrıca yatak odaları hayvanlarının ahır tarafına yakın olmaldır.Karasal iklimin zorlu kış şartlarından vücut ısılarının temaslarla yayılmasıyla kış soğuklarının ayaz gecelerini asgari düzeyde üşümelerle atlatılabilmek adına bu çözümler yakacağı kıt köylerde üretilmiştir.Tabi büründüğünüz yorganlar yün ve çok kalın olmalı.Bu tür uygulamalar sadece köylerde değil yoksulluğun tavan yaptığı şehir yapılaşması içindeki kentlerimiz insanlarında da uygulanır alışkanlıklardan biridir.Köylerde sobalarda ısınmak için kömür yakılmaz,dağlardaki,yaylalarından kurumuş ağaçlardan kesilen odunlar yakılarak zorlu kış mevsimi atlatılırdı.Kışın şiddetinden bazı büyümüş ağaçlar rügarların şiddetleriyle kırıma ve yıkıma uğrar,bu yüzden köylü yakacak sorunlarını bu ağaçlardan temin ederdi.Kömürün ülkede yokluğundan değil,köylünün yoksulluğundan kömür alınamadığından,ısınma sorunu bu şekil hallediliyordu.Her köyün yaylası olur,yazın yaylalara hayvanlarla gidilir,oralarda kışlık yakacak ihtiyaçlarıda nispeten kurumuş ağaçlara itibar edilerek hazırlanır,merkeplere yüklenerek getirilerek kışın kullanmak için ahırlarda müsait yerlere stoklanırdı.Çok savaş görmüş bir ulusun insanları olarak bu savaşlar bizleri çok yıpratmış ayrıca çok yoksullaştırmıştı.Bekleyenim sen olsan diyeceğimiz sevdaları hiç görmeden,yaşamadan bir hayat sürdü köy insanlarımız.Köyde yetişip köyde göz açıp bir birlerine uzaktan sevdalanıp bir umu içinde hayalleri olan aşklar bile asla gerçekleşmemiş,gözlerinizle görüp,beğenip gönül verdikleriniz,bir varsılın (Zengin) öne çıkmasıyla elinizden uçup giderek,size diyarı gurbetlerin yolları görünmüştür.Küt oğlanın Mehmet odasının perdesiz penceresinden bir süre dışarıdaki karın yağışını seyretti.Saat kaçtı acaba?köydeki ahırlardaki kümes hayvanlarından hiç horoz ötüğüde gelmiyordu.Yağan kar'ı pencereden bu izleyiş bir süre devam etti sonra esnemeye başlayarak yorganı başına kadar çekerek yatağına girdi.Yatışından bir süre sonra karısı Patanaz'ın "Memet Memet kalk kapıda birileri var" sesleri ve elleriylede dürtmeleriyle uyandı.Kış şartları hava kapalı olmasına rağmen yağan karların bembeyazlığı ortalığı gündüz gibi aydınlatırcasına pencereden odaya şavkımış ve bu şavkıma içeriyi ışık yanarcasına aydınlatmıştı.Çabucak giyinip yukarıdan inerken geliyorum diyede seslenerek tahta eşikten aşağıya indi.Kapıyı açmadan "Kim o" dedi.Tanıdık sesler biziz diye karşılık verdiler.Kapıyı açınca Biraderi köyde yalancı lakaplı İbrahim,İbrahimle evleri bitişik kapıları yan yana.Az ötelerindeki komşuları Kamburun oğlunun Ahmet.Onun evide aynı hizada Soğla Gölü tarafında ve Kerimoğullarından Apdullah'ın oğlu Muhtar Mehmet Özkan.Onlara kapıyı açıp gözlerine zuhur etmeleriyle "Hayırdır sabah sabah" dedi.Muhtar Mehmet Özkan "Ne hayır ne şer bizde bilemedik çoban yok" dedi. O gün Muhtar Mehmet Özkan'ın Babadan kalma meskeninin yanındaki bahçesine sair günlerde eş dost misafir ağırlamak adına yaptırmış olduğu şimdilerde ise muhtarlık işlerinde kullandığı evde Köy İhtiyar Heyetiyle birlikte toplandılar.Soba haber alındıktan sonra burada oturulacağı düşünülüp yaktırılmış,içerisi dışarıdaki soğuktan sonra kapının açılmasıyla sıcaklık belirgin bir şekilde hepisinin bedenlerinde odaya girer girmez hissedilmişti.Çoban Sili'nin 2-3 günlük bir zaman içinde yok olduğu görüşüne varıldı.Zira köylünün keşikleme getirdiği yemeklere hiç dokunulmamış yemekleri getirenler Sili'nin kaldığı yerdeki merdivenle çıkılıp önce alçak damdan geçilerek (Bu alçak damın altı ahır) sonra üst kattaki Sili'nin kaldığı kısmın kapısının önüne koydukları sahanlarla getirdikleri yemekleri bir gün sonra boşalan sahanları almaya geldiklerinde sahanların içlerinin boşalmamış olduklarını,üzerlerinin karlarla dolduğunu görmüşler galiba yemekleri beğenmedi diye düşünüp getirdikleri kapları dolu olarak geri götürmüşler..04/Haziran-2022 Şerafettin Sorkun/Konya'dan


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...