Ana içeriğe atla

İSTANBUL HATIRASI-6


Bostancı sahillerinde en sık rastlanan hayvanlar ve kanatlılar kara kargalar,martılar,kediler ve köpekler.Onları göz kırpımınızla eşdeğer olarak devamlı görebilirsiniz.Gözleriniz bu sahil yolunda yürürken onlara takılı kalır.Martılar bu kentin ağa babaları.Kendilerine özgü çıkardıkları seslerle karda kışta yağmurda gecenizde gündüzünüzde devamlı varlar,düşünebildiğiniz her yerlere konabiliyor ve onlara rastlayabiliyorsunuz.Güvercinler kumrular ve sahil kenarına hiç çıkmayıp denizde devamlı batan çıkan ve bu batışlarla gagasında bir balık muhakkak yakalayan karabataklar insan manzaralarıyla sembol olmuş bir mozayığın tamamlayıcıları olarak kentte yer almışlar.Sahilde kalın halatlarla bağlı örtülü kayık,yat vs.gibi deniz taşıtları var.Bazılarının örtülerini kediler yırtmış soğuk kış gecelerinde sığınak,barınak olarak kullanıyorlar.Kargalar çok iyi bir yiyecek takipçileri olarak dikkat çekiyorlar ama martılar güçlerine göre birbirlerinden ve diğer kuşlardan çalabildikleri yiyecekleri daha tenha yerlere giderek orada bir diğerine kaptırmadan,çaldırmadan kursaklarına indirmeye çalışıyor.Adalar buradan sıra sıra görünmekte.Denizden kalkan sis ve buğular Yassı Ada'nın görünmesine engel.Hava net açık olurda sis ve buğu olmazsa Yassı Ada'yıda rahat rahat görebilirsiniz.Kadıköy gezimizin dönüşünde akşam iştahla yemek yedik arkasından okey masasının etrafına oturup geceyi yarıladık.Uyku sorunumuz yok değil var,gezilerden dolayı oralarda gezdiğimiz yerlerde yorulmaktan nerdeyse okey oynarken masada uyuklayacağız ama başlanılan işin bitmesi gerek ve bir seri yani iki setlik okey oyunumuz muhakkak gece yarılarına kadar tamamlanmak zorunda.Ondan sonra yataklara çekilip geceyi ve martı seslerini dinleyerek farkında olmadan yataklarda geçirdiğimiz deliksiz çekilen bir uyku yattığımız yeri beğenmişcesine sabahlara farkındalıkla uyanıp,kahvaltılarımızı yapmak üzere gayet dinlenmiş olarak kalkıyoruz.Bu gün rotamız Büyük Ada..Bizi Büyük Ada'ya götürecek deniz aracının birinin gidiş saatini kaçırdık.Bir başkasını beklemek üzere sahilde banklarda oturuyor ara arada geziniyoruz.Kıyıdan denize bakıyorum.Deniz kıyısı deniz analarıyla kaynıyor ve ayrıca çok kirli.Deniz anaları denizin kirliliğinden türeyen mahlukatlar olup,vücudunuza yahut herhangi bir uzvunuza değdiği zaman yaralar bırakacak kadarda tehlikeli.Yıllar önce geldiğimde deniz bu kadar kirli değildi Sirkeci sahil kıyısında kayığında ekmek arası balık yapan bir balıkçıdan balık ekmek yemiş ve o tadı hiç unutamamıştım.Balıkçı orada bu işleri yaparken işe yaramaz ne varsa denize atıyordu.O yıllarda sebze meyve artıklarına kadar her şey ama her şey denize bilinçli bilinçsiz atılmakta millet çevre ve denizin kirletilmemesi gibi kavramlardan pek haberi olacak kadar duyarlı değildi yahutta işine gelmiyor duyarsız görünüyordu.Kayıkta ekmek arası balık yapan satıcı bir tüp üzerinde koyduğu koca bir tencerede hiç değiştirmediği yağ içinde balık kızartıyor çıtır çıtır kızaran balıkları yarım ekmek arasına koyarak kıyıdaki isteklilerine belirli bir ücret karşılığı satıyordu.O kızartılan balık öyle bir koku yapardıki sen o yağın günlerce ve belkide haftalarca hiç değiştirilmeden balık yapıldığına ve bunun seni ileride kanser şu bu gibi hastalıklara maruz bırakacağına aldırmadan ekmeğin arasına koyulup getirilmesiyle lokmayı on ikiden vururcasına koca koca ısırıklarla götürüyordun.Evet eğitilmeyen doğal kaynakların fütursuzca kirletilmemesinin,kirletilirse ileride tehlikeli bir şekilde kendisine silah olarak döneceğini bilmeyen vatandaşlar olarak denizi kirlettik.Ispanaklarmı dökmedik,karpuz kabuklarımı atmadık ve hatta hatta inşaat artıklarıyla bile denizi doldurduk.Kıyı hafif serin.Bu mevsimde normal ama gezme adına harika bir zamanlama.Nihayet bizi Büyük Ada'ya götürecek araç kıyıya yanaştı.Bindik,kaptan 1-2 manevra yaptı rotayı bulunca Büyük Ada'ya doğru yol alıyorduk.İçerisi hemen hemen Büyük Ada yolcularıyla dolu,oturulacak yerlerde tek tük boşluklar var isterseniz içecek bir şeyler alabiliyor denizi seyrederek bu aldığınız içitleri yudumluyorsunuz.Dışarıya arka tarafa doğru yöneliyorum,kapıyı açıp çıktığımda burnuma hiç hoşlanmadığım nefret ettiğim hatta tehlikeli bulup kökenini tümden yok edeceğim sigara kokusu geliyor.Ben kenardan denizi seyredeyim düşüncesiyle dışarı çıkmışken onlar ziftlenmek adına dışardaki soğuk havayı çekiyorlar yani sigara içmek adına soğuğa katlanıyorlar.Yukarı çıktım,yukarıda birbirlerine oturdukları yerlerde sıkı sıkıya yanaşmış el ele tutuşmuş sevgililer var.Serin rüzgar vapurun çıkardığı sesi unuttururcasına yüzüme vuruyor ama aldırmıyorum çünkü bu güzelliği seviyorum.Deniz dalgalı vapurdan denizin seyri,kirli olmasına rağmen keyif verici.Kınalı,Burgaz,Heybeli Adalarını geçtikten sonra Büyük Ada iskelesine yanaştık.
11/Şubat-2019 Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...