Ana içeriğe atla

İSTANBUL HATIRASI-2


    İ
stanbul bir fetih şehri,İstanbul tarihte Roma İmparatorluğunun parçalanıp ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma ve Batı Roma olarak hüviyet bulan devletlerden,Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan Kostantinapolis- Bizans İmparatorluğudur.
Osmanlı Padişahı Sultan Mehmet Han burayı 1453 senesinde fethetmesiyle Fatih ismini alarak bir devrin kapanıp bir devrin başlamasına neden olmuştur.Tarihte ortaçağ bitmiş Yeniçağ başlamıştır.Tepeler üzerinde kurulu olan bu kent Marmara Denizinin kenarında inci bir gerdanlık görünümünde.Şehir ışıkları yüksek tepelerden gece seyirlerini doyumsuz kılar.Buraya yurdun dört bir yanından akın akın insanlar gelir.Havasındanmıdır suyundanmı alışkanlık yapar,bu kente bir gelen bir daha gitmek istemez.Sokaklarda önünde lastik tekerlekleri dönen üstü tabla,tablanın üzerinde satıcının kâr anlayışına göre satışa arzettiği sebzedir,şudur budur öteberilerin olduğu malzemeler ve satıcı bu tablalı arabayı yokuş vs.şu bu gibi zorlukları dinlemeksizin yorulmak nedir bilmeden itekleyerek sokaklarda ürünlerini satar.Ayakları kan çanağına döner bu tabla arabasını itekleyerek yürümelerle.Bu tür para kazanma uşaklık yapmaktan kolay gelir bazı insan yapılarına.Anadolu insanının köylerinden çıkıp taşı toprağı altındır diye mekan değiştirip işgal ettiği bir kenttir İstanbul.Sadece bu tür uğraş ve eylemlermi? Elbette hayır. Aklınıza gelen gelebilen herşey düşünülebilir.Su,simit,çorap,jilet,tükenmez kalem o yetmedi pratik ve çabuk para kazanma işleri,çok az bir sermayeyle hemen başlanılan ayakkabı boyacılığı,hiç bir iş tutulamıyor becerilemiyorsa hamallıktan tutunda inşaat işçiliğine kadar tutunabilmek için aklınıza gelen,gelebilen her türden iş İstanbul'da sizi bu rüyalar şehrinin sihirine kaptırıp alıkoyacaktır.Çok yıllar önce Türk Sinemamızın unutulmaz karakterlerin Ayhan IŞIK ve Suphi KANER birlikte oynadıkları filmin  bir sahnesinde,sabun satarak İstanbul'da tutunabilmek için,sürdürdükleri yaşam mücadeleleri,sinemada onları izleyen işi gücü olmayan gençlere,bu kente gelmeleri açısından güven uyandıran bir çağrı olmuş,onların bu şekil hayata tutunabilmelerinin film sahnesindeki hikayelerinin görseli,Anadolu insanlarına bulundukları kentlerden İstanbul'a gitme ateşini alevlemiştir.Sonra Sadri Alışık'lar Yılmaz Güney'ler,Cahide Sonku'lar,Ahmet Tarık Tekçe'ler,Hulusi Kentmen'ler,Selda Alkor'lar sinemalarda görüp çok samimi arkadaşları,akrabaları olmuşcasına bu film yıldızlarını ve İstanbul'u görmeleri,ziyaret etmeleri adına geçerli sebepler olarakta söylenebilir.Gurbet trenleri acı acı sirenler çalarak,Haydarpaşa Garına film sahnelerinde Anadolu insanı rolündeki bu sanatçılarımızın ellerinde tahta valizleriyle gelişlerini ve trenden inişlerini gösterdiği sahnelerin  sinemada görselleriyle onlarda valizlerine ihtiyaçları olan eşyalarını doldurup gurbet trenlerine binerek İstanbulların yollarını.tutacaklardır.İstanbul İstanbul,güzel,İstanbul,Süleymaniyesiyle,Boğazlarıyla,Ayasofyasıyla,Kız Kulesiyle,Adalarıyla,Rumeli Hisarıyla,Galata Kulesiyle ve caddelerindeki her türden insan akışlarıyla inci gerdanlığı.Yol yorgunluğumuzdan olsa gerek gecenin ilerlemesiyle Oflaz Apartmanının Fevzi Kaynar'a ait olan son iki katının terasında uyumak,istirahat etmek için hazırlanmış yataklara çekildik.Dışarıdan evin denize yakın olması sık sık martı sesleri ve hiç kesilmeyen taşıtların yol üzerindeki seyir halinde dalgalı bir akım gibi yansıyan gürültüleri yattığımız odaya kadar yansımakta.Nihayet yorgunluğun ağır basması dışardaki hiç dinmeyen martı seslerinin ninniye dönüşmesine neden olmuş ve uyumuşuz.Sabahleyin sabah yürüyüşü için kahvaltı yapmadan aşağı Bostancı Sahil yoluna indik.Havanın ve denizden gelen serin rüzgarın üşümemizi engellemesi için mevsim şartlarına uygun giyindik.Kafamızda yün berelerimiz ve boynumuzda atkılarımız sarılı.Sadece biz değiliz.Bizim gibi sahilde yürüyüş yapanlar,bisikletlisinden,tasmalarıyla köpek gezdireninden taytlarıyla vücut hatlarını tamamıyla ortaya çıkaran,havalar çok soğuk olmasına rağmen,göbekleri çıplak gezen,genç kız ve kadınlardan tutunda,her türden insanların yanı sıra,kediler köpekler,kargalar ve çığlıkları hiç dinmeyen martılarla hepten,sabahın Bostancı sahillerindeki tablosunun işgalcileriydik.İstikametimiz Kadıköy tarafı.29/Ocak-2019 Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...