Ana içeriğe atla

İSTANBUL HATIRASI -1




      11/01-2019 tarihinde Ocak ay'ı Kızılcahamam milli park çam ormanları içerisinde bulunan ve her yıl kış aylarında olmazsa olmazımız olarak ziyaret edip geldiğimiz termal otel patalyadan süremiz bitti ayrılıyoruz.Devasa büyüklüğünden,insan kalabalığından,caddelerinde dinmez taşıt yoğunluğu seyirlerinden,evvelki gelişlerimizde,bıktığımızdan"Bir daha zorunlu olmadıkça asla gitmem"dediğimiz İstanbul'a dostlarımız Fevzi Kaynar ve Asiye Kaynar çiftlerinin ısrarlarıyla yeniden yol alıyorduk.Kızılcahamam'dan çıkmadan bu kentin yöresel ürünlerinden aldık.Bunlar genelinde değişik peynirler,ev yapımı erişteler gezen tavuk yumurtalarından tutunda aklınıza gelebilecek her türden doğal üretilmiş gıdalar.Hele hele her dükkanda bulabileceğiniz bazlamalar uzun müddet derin dondurucularda muhafaza edip,sabah kahvaltılarınızda ihtiyaçlarınız olarak fazlaca alabileceğiniz ve iştahla yiyebileceğiniz ürünler.Bir zamanlar İstanbul İstiklal Caddesinde sıklıkla kitap bulmak adına yaptığımız gezmelerde ara ara rastlaşıp hiç değişmeyen üst başıyla tipik bir karakter olarak hafızamda yer işgal eden dilencinin"Bi beş lira ver la şarap içecem la"deyişleri nasıl bende hiç unutulmadıysa burada Kızılcaham Çarşısında her çarşıya inişimizde karşımıza çıkıp"Bir liran varmı,bir lira versene"diyerek bizi tehleyip önümüze çıkan dilencinin o kendisine yakışır karakterisiktik doğal yapısı akıllarımıza gelip ve gelincede ister istemez gülmelerimizi gerektirir hafızalarımızda silinmez Kızılcahamam hatırası olarak belleklerimizde canlanacaktır.Güzel yurdumun bu güzel kentinin güzel insanları genelinde başka kentlerden gelen yerli ve yabancı turistlerin uğramalarıyla onların yaptıkları alışverişlerden kazanç elde ediyorlar.Termal otellerin yanı sıra köylerinde dağlık ve ormanlık bir bölge olduğundan galiba ekili alanlar kısıtlı bu yüzden hayvancılık ve tavukçuluk yaptıkları düşünceleri ağır basmakta.Evet tüm ihtiyaçlar giderildi ve İstanbul'a doğru rota belirlenip hareket edildi.Arabamda kışlık lastikler takılı,dışarıda ayaz var.Yol güzergahında seyir halinde giderken dikkat çeken engebeler,tepeler,dağlar bazen beyaz bazen kurşuni renk teşkil eden bulutlarla kaplı.Gökyüzü ürkütücü değil.Çok hafif arabanın ön camına yağmur damlaları düşmekte ve ben bu iklimleri bunaltıcı yaz sıcaklarını yaşayan biri olarak seviyorum.Arabayla yollara çıkışlarımda radyodan müzik dinlemek ayrı bir keyif verici ve genelinde her yola çıkışımda olmasada muhtemelen Alpay'ın o en sevdiğim"Bir ayrılık şarkısı dolaşır dillerde,seven gönüllerde"şarkısının başlayıvermesi sanki Tanrı'yla benim aramda bir akitmişcesine bana Tanrı'nın böyle yolculuklarda en güzel armağını olarak sunulmuştur.Şarkılar hayatımızda hep olmalı.Onlar olmasa ne hatıraları nede duygusallıkları yaşayabiliriz.İyiki sanatçılar var ölümsüz sanat eserleri yaparak bize yaşamı anlamlı kılıp sevdiriyorlar.Önce sinemalar vardı hayatımızda.Hele Yeşilçam Sinemamız ve onların unutamadığımız filmleri,starlarımız bizim kuşağın halâ o içimizde hafif sarhoşluk tadında etki bırakan hatıraları silinmemiştir silinmeyecektirde.İstanbul onlarla güzeldi,Pera'ya Anadolu insanı onları görebilmek için giderdi.Son zamanlarda İlhan İrem'in şarkısıyla aynı ismi taşıyıp ve film boyunca enstrümantal müziğiyle devam eden akışıyla hislendiğim Selma Güneri ve Tarık Akan'ın oynadıkları"Boşver Arkadaş"filmi sinemaların hayatımızdan çıkmasıyla internetten ara ara izlediğim filmler arasındadır.Bu filmi en etkili kılan nedir?.Muhakkakki anlamlı şarkısı ve onun enstrümantal müzik akışı ama en önemli ince noktası aşk konusunun işlenmesinde Selma Güneri'nin filmin ana temasını 13-14 yaşındaki hayata yeni başlayan bir genç kızın ölümüne sevdasına sahiplenmesini andırır  doğallıkta işlenmesi,sanatçı tarafından seyirciye yansıtılmasıdır.Onun gözleriyle ve olumsuzluklarda ağlayışlarıyla,sevinçleriyle,çıkmazlardan çıkar yol ararken,başka çıkmazlara düşüşleriyle meydana getirdiği sanat icrası seyredenlerde Selma Güneri'yi Türk Sinema seyircisi üzerinde efsaneleştirmiştir.Yeni jenerasyon bunları bilmezler ama bizim kuşaklar ne sanatçılarını nede onların oynadıkları güzel eserleri unutabilirler.Yollar yıllara sığdırılamayıp gidilip gelinen yollar.Aşılması gerektiği düşünülen yolların kenarlarındaki sıra sıra dağlar.Bu görünen dağlara çıkıp bulutlara değmeyi çok isterdim.Bizleri robotlaştırdılar iyice.Bunları yapabilmekte yani dağların tepelerine çıkabilmek hiç bitmeyen işlerimizden dolayı çok zor.Anam,Babam öldükten sonra uzaklara bakar bakar yanında bizim olduğumuzu bile unutur "Uzaklara bakarım gelirmi diye,hiç aklına gelmem ölürüm diye" adlı türküyü söyler gözleri ıslanırdı.Birden bire arabayla seyir halindeyken dağların bulutlara değer gibi olduğu erimi gözlerime ilişti ve Anam aklıma geldi.Garip Anam sular gibi akıp gitti bu Dünya'dan.Sapanca Gölüne kadar hafif çiseleyen yağmur bu yöreye girişimizle şiddetini artırdı.Aynı güzertahta gittiğimiz arabalar beni sollayıp geçiyorlar.Benim yol seyrim 90-100 km.hız nispetlerinde.Aşırı yorgunluk çökmez uyku hali bastırmazsa bu hız limitlerini pek aşmam.Gece yolculuğu da zorunlu bir işim olmadıkça yaptıklarım arasında değildir.Arabayla seyir halindeyken güzergahtaki doğa manzaralarını seyretmek hoşuma gittiğinden gündüzleri yola çıkmayı seviyorum.Çok sevdiğim yerler olursa oralarda durur çeşmeler varsa suyundan içer tabi görüntüleride resmederim.Bazen albümünüzdeki bir resim elinize geçer,geçen yıllardan sonra dönüp baktığınızda hatıralarınızdaki o güzellikleri tekrar yad etmenize ve mutlu olmanıza sebep olabilir.Şu muhakkakki yaş yaş,evre evre yol almış yani doymuş bir insan,herşeylerden zevk alıp mutlu olamıyor ama geçmişteki hatıralarını canlandıran bir resim eski günleri hatırlatarak mutlu olmasına yetiyor.Bu düşüncelerden arındığım zaman Kocaeli ve Körfez mıntıkalarındaydım.Trafik yoğunluğu ve yağmur arttı.Arabanın yağmurun debisine göre otomatik silecekleride hız artırdı.Neydi bu kadar trafik yoğunluğu?ülkenin tüm araçları sanki sözleşmiş gibi İstanbul'a doğru gidiyordu.Trafik yoğunlaştıkça hız limitimiz daha fazla düşüyordu.Yol istikametimizdeki bir yerde alışveriş ederken durduğumuzda araç için cam sularıda alarak arabanın cam silecek su depolarına su takviyesi yapmış ve Fevzi Kaynar'da bu arada onu takip etmem adına öne geçmiş ben onun peşi sıra seyir halinde gidiyorum.Yağmur İstanbul'a girerkende hiç dinmedi.Sol tarafımdaki Kurt Köyünü ve buranın sonradan yapılan tepelerinin üzerindeki büyük siteleri gördüm.Altlarda kalan daha çok yurdumuzun dört bir yanından gelip yerleşen vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğu Sultanbeyli evleri seyir halinde gittiğim yoldan belli belirsiz görünmekte.Buradaki Sultanbeyli'deki evler genelinde gecekondular olarak işgal edilip zaman içinde tapulaşmaya geçilerek çok geniş bir kitlenin yaşadığı mahal haline dönüşmüştü.Bu ev sıralarının arkasındaki tepelerin üzerindeki büyük modern sitelerin öbür tarafında ise Sabiha Gökçen Hava Limanı bulunmakta.Kurt Köy olarak bilinen bu mıntıkanın biraz daha ilerisinde bulunan koruluk civarında vatandaşların bahçeli havuzlu villaları yer almaktadır.Hey koca İstanbul her tarafların nefes bile alınamayacak şekilde evlerle,beton yığınlarıyla işgaller edilmiş.Yağmur hızını artırdıkça artırıyor,bir su tünelinin içinde gider gibiyiz.Güzergahta bizim gibi devam eden sürücülerde apaşvari zik zaklar çizerek onu bunu yersiz yere sollayıp geçenler yok.İstanbul'a girişimle bunu farkediyorum.Sürücüler işaretlerle,sinyallerle geçecekleri yerlere ışıklar yaktıkları zaman bir birlerine müsamahakar davranıp yol verebiliyorlar.Bu rahatlık ayrı bir güven vermekte ve rahat araba kullanmanıza neden oluyor.Bu anlayışı Konya'da pek göremezsiniz.Fevzi-Asiye Kaynar çiftinin evi Bostancı Gösteri Merkezinin olduğu bölgede.Kadıköy-Bostancı işaret levhalarını takip ederek yollarda ona göre konum alıyoruz.Önceden belirlediğimiz ve konuştuğumuz gibi İstanbul gezmelerini toplu ulaşım araçlarıyla ve yayan yapıp gezmenin idrakına varacağız,zorunlu olmadıkça araçlara binmeyeceğiz.Nihayet Bostancı yol kavşağına gelip bu sapaktan Bostancı'ya girişimizi yapıp Fevzi Önde ben arkada devam ediyoruz.Bir süre sonra Bostancı Gösteri Merkezinin dışarıdaki yol kapısıyla karşılıklı bakışan Emanet Sokağa girdik.İstanbul'un her tarafı deve hörgücüne benzer çıkıntılı kamburlara benzediğinden bu sokakta biraz rampa.Sol ve sağ tarafta yani yolun iki yanında da karşılıklı bloklar halinde olan sol taraftaki dış cephesi minarel gri ve yeşile çalar tonda renkte olan kapısında 7 numara yazan Oflaz Apt.nın bahçesindeki garaja Fevzi önde ben arkada girip park ettik.Kalacağımız yer işte bu ev.Gezmeleri buradan yapıp sonra tekrar buraya döneceğiz.İstanbul gezimin devamı yazılarımda devam edecek..
27/Ocak-2019 Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...