Ana içeriğe atla

FARMA TUR'LA 2019 DOĞU KARADENİZ GEZİMİZ 5


Bir şehre tanımadığınız bilmediğiniz bir şehre ilk girişinizde bu şehrin yeşiline ve mavisine bakarsınız.Yeşil-mavi derken duvarlarının evlerinin çatılarının yapay boyalarla boyanmış renginden bahsetmiyorum.Ağaçları,dağlarının üzerindeki kuşa,arıya,böceğe,her türden hayvana yiyecek olan çimenleri,kentin denizi varsa gökyüzünün mavisiyle
gökyüzünden rengini alan renklerini doğadan alan yeşil ve mavinin bol olduğu bu şehri sadece sizin değil çoğunluğun hemde çok çok fazla ekseriyatın ortak kararları olarak bu şehrin güzel şehir nitelemelerinde olacağı itibara alınır ve bu ölçüt şehrin değeridir.Birde şehirde nehirler fazlalıktaysa yaşama burada bağlı kalarak ömür sürdürme düşünceleriniz açısından verdiğiniz,vardığınız kararlar yanlış ve hata olarak pişmanlık duyacağınız verdiğiniz.vardığınız kararlar olmayacaktır.Karadeniz şehirleri adını kendinden alan Karadeniz'in kıyıları boyunca sıralanıp batıdan doğuya kadar inci bir gerdanlık gibidir.Kuzey'deki Sinop ilimiz Sinop burnuyla Kuzeyin en uç şehridir.Güneyde ise en uç kentimiz Mersin/Anamur Akdeniz'e uzanan Anamur burnuyla ülkemizin Güneydeki en uzun kara parçalarımız olarak bilinirler.Kuzeyden Güneye bu kara parçalarımızın uzunluğu 1057.8 km.olarak görünmektedir.Karadeniz deyince ilk aklımıza gelenler arasında fındık,çay,hamsi,kemençe,horan,yörenin balıkçılık yaparken kullandıkları takalar ve bölge insanlarının mizahi yapılarıyla tipik burun şekilleri akıllarınızda sıralanabilir.Sinop ilimiz ayrıca filmler çekilip romanlara konu olmuş ve literatürde "Sinop Cezaevi" ismini almış hapishanesiylede ünlüdür.Bu cezaevinin tarihçesi taa roma ve bizanslılara dayanmakta olup zindanlarıyla ünlüdür.Surları denize bakması ve denizden rutubet ve nem almasından ötürü burada mahkumiyet çeken mahkumların kurtuluşlarının olmadığı düşüncesi bu cezaevini tarihler boyu ünlü kılan değerleri arasında üst seviyelere çıkarmıştır.Sinop cezaevi sürgün yeridir bir mahkum buraya sürgün edilmişse artık bu sürgün onun iflah olmayacağı,hayatının bittiği anlamına gelir.Sabahattin Ali'nin "Kuyucaklı Yusuf" romanını ve bestelenip şarkı olarakta söylenen "Aldırma Gönül Aldırma" şiirini burada yazdığı söylenmektedir.Ayrıca burada filmi çekilen "Tatar Ramazan"adlı eserin yazarı Kerim Korcan bu cezaevinde adı bir isyana karıştığından 12 yıla yakın hapis cezası alarak yatanlar arasında adı geçmiştir,bu ölümsüz eserinide burada kalem etmiştir.Sinop cezaevinden şimdiye kadar 2 mahkum kaçmaya teşebbüs etmiş bir tanesi zindanların demirlerini eğeyle keserek başarmış sonra saklandığı bir yerde bitkin ve perişan halde bulunup tekrar bu cezaevine konulmuştur.Öbür kaçmaya çalışan ise cezaevinin atıl bir yerinde duvarlar arasında sıkışarak ölü olarak günler sonra bulunduğu söylenmektedir.Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'ında (Her devirde yalakalık yapısıyla nasıl hapis edilip yatmışsa) burada yattığı verilen bilgiler arasındadır.Burada acılar ıstıraplar yaşanmış,mahkumların kendilerine verilen ekmek ve sudan ibaret olan yiyeceklerini farelerin uyurken açlıktan kendilerini yemesinler diye bir kısmını burada bulunan farelere verdikleri söylentiler arasındadır.90 lı yıllarda bu cezaevi kültür bakanlığımız tarafından müzeye dönüştürülüp ziyaretçilere açık hale getirilmiştir.Bizler gün doğumuyla otobüs yolculuğunun açlıkla birlikte sersemletici hale dönüştürdüğü yorgunluktan bitap düşmüş olmamızla rağmen ağzımızdan gık çıkmadan Karadeniz'in kıyılarını,bu kıyıların kenarlarındaki kamp için çadırlar kurmuş insan manzaralarını sessiz sessiz camdan seyir yaparken rehberimiz Hasan Eröğüt eline otubüsün mikrofonunu alıp sanki hiç yorulmamış,hiç uykusuz kalmamışcasına bizlere şimdiye kadar rehberlik ettiği en pasif,en işe yaramaz bir tur kafilesiyle seyahat yaptığını belirtip bizleri sabah sabah kahkahalara boğup biraz harekete geçirmek istedi.Bu kadar enerjiyi nereden bulduğu anlamında hep kendimi sorgulamışımdır.Buna verdiğim cevap ise,galiba Hasan Eröğüt küçük büyük her insana ilgi ve alakagöstermesiyle birlikte samimi içten doğal davranışları onu yorulmak bilmez bir şartlanmayla konsantre edip vücudunun tekrar güç bulmasına sebep olmaktadır düşünceleri.Bizler yorgunluktan sıyrılmayı bilememezken Hasan Eröğüt yöreyle ilgili bilgiler ve anlatımlar yaparak ve birde sebepli sebepsiz attığı kahkahalarıyla bu turu anlamlı ve itibarlı hale getirmektedir.Otobüsümüz tepelerden bu tepelerin daracık yolarından geçerekten bizi sahil kenarında restoran gibi bir yere getirdi.Burada kahvaltı yapıp yukarıda mevzuu ettiğim cezaevin görmeye gidecek oradan sonra Sinop'un dünyalar harikası fiyortlarını gezip tepelerden buraların seyrini yapacak sonra kıyı boyunca durmaksızın Samsun'a kadar yol alacağız..24/Ocak-2020 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

                                                                                         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...