Ana içeriğe atla

SANDI'dan SİLİNEN SİLİ


     Alıcı kuşlar dolaşıyorsa kanat çırpışlarıyla gökyüzünde,bir yerlere gitmeyip,göze zuhur eden erimlerde fırıl fırıl döner gibi.Aşağılarda onları gören etçil tüm hayvanlar o eksenin altına doğru yol alırlar.Gidişleriyle görürlerki,orada onları bekleyen bir ziyafet vardır.Doğuşla gelişen sürgü'nün,bir deneyim ve tecrübenin oluş ve devam edip yol alışlarıyla edinilen tecrübelerdir bunlar.Beslenip büyütülürlerken anne ve babalarından alırlar bu bilgileri.Öğrenme,istekler,ilgiler ve açlık ve açlığı yenip ayakta durma.Yaşamaları için zorunluluklardır.Yer kürenin herhangi bir yerinde nefesler alıp veren hayatlarını sürdüren insanlar doğarlar,büyürler,yaşam seyirlerinde gidişler,ayrılıklar.Bu ayrılışlarla gerilerde,bıraktıkları yerlerde özledikleri vardır.İnsan hayatı mevsimler misali değişkendir.Hayat şartları böyle gerektirir.Ama insan sosyal bir varlıktır.Sosyal olması kadarda,kervanlara tacirlerin yükledikleri,bir başka yerlere götürüp ulaştırmak istedikleri yükler çokluğunda duygularla doludur.Bu duyguları içine aşk denilen kavramı sokar.Aşk mevsimlerin değişikliği gibi değişkenlikler yapmaz.Koyu katranların zift kara koyuluklarından daha fazla koyuluklarda sarar sarmalar ve yerleşir insan denen duygu yüklü varlığa.İçinden bir daha bu kavram asla çıkmaz.Aşkın gücü içlere inmiş kor ateşler misali kalplere yerleşmişse alıcı kuşların bir ziyafet için,gökyüzünde ora bura dönüşleri ve oradan hiç gitmeyişleri gibi gidemezsiniz,aşkı içinize dert eden,sarıp sarmalayıp dürerek kalbinize yerleştiren sevdanızdan.Bir mecburiyet olup ayrı düşmüş oralardan,ayrılıp gitmiş uzaklaşmışsanız her fırsatta ona koşup ona geri dönüp gideceğiniz muhakkaktır.Yokluklarda ayrılmaz sarılınır hayallere,ayrılınmaz sevişilir özlemlerle.Ne zamanki,ne zamanki bir dönüş ve bu dönüşle içinizdeki bahar canlanışı ve yeşermesi olacaktır farkındalıksızlıklarla meydana gelip dışa vurulan sevinçlerinizin.

    Sili gidiyordu karlar üzerinde.Dert ve özlemlerin çokluğu ve bunların koyuların koyusuna sarmış şiddetinin ateşe varan yüksekliğiyle,Devre'ye olan sevdasının peşi sıra yükseklerdeki Sandı yaylasına doğru gidiyordu.Gözünde tepeler ve tepelerin orada bulacağı sevdası vardı.İçine sıkıntılar düşüren,kaldığı odayı hapishaneye çeviren,ot yataklarda yatırmayan uzaklarda tepelerde taa ötelerde Sandı yaylasındaydı sevdası.Soğa gölü ve Toros dağları üzerinden gelen bir esinti ve bu esintinin meydana getirdiği tipiye dönüşmeyen bir serinlik vardı ve yüzüne yüzüne çarpıyordu bu serinlik.Kar,fırtına,tipi olsa ne çıkardı,hiç bir şey gözüne görünmüyor ve umuru da değildi.Yukarılardan taa Seydişehir Bozkır şose yolunun üstlerinde Öz köyü tarafından Bozkır/Karacaardıç köyünün yüksek tepelerinden yağışların aşağılara inip bir yatağa çevirip ve bu yataktan Soğla gölüne dökülen ırmağın üzerindeki köprüye kadar gelmişti.Sandı,Kayacık,Çiftlik,Erdoğan ve Öz köylüleri hepten bu dereye ırmak diyorlardı.Bu ırmak kenarında sürüleriyle çok vakitler geçirmişti.Irmak üzerindeki köprüyü geçti Kayacık köyü sol yanında,Çiftlik köyü ise göl tarafında,sağ yanında kalıyordu.Köylerdeki evlerden hiç birinde bir tek ışık bile gözüne zuhur etmedi.Çiftlik köyü koruluğunu geçecek ondan sonra Toros dağlarına doğru sarmaya,dağları çıkmaya başlayacaktı.Yolları gele gide,hayvan sürüleri indire çıkara çok iyi öğrenmişti.

     Toros dağlarının bu heybetli uzun upuzun sıralamasında ayı,kurt,çakal ve tilki gibi hayvanlar bu dağları kendilerine yurt yuva edinip buraları ıssızlıklarından dolayı yaşam alanı olarak belirlemişlerdi.Bahar aylarının dışında buralarda bu yabanıl hayvanların haricinde ıssızlık hakimdi.Kurtlar yiyecek bulamadıkları ve çok aç kadıkları zamanlar bu civarlardaki köylere kadar inerler,uygun gördükleri hayvan ağıllarına sadırırlar,hayvanları telef ederlerdi.Yaşamak kış soğuklarından korunmak için avlanmak ve yemek zorundaydılar.Yemeyen beslenemeyen hayvan soğuk kış şartlarına dayanamaz ölür gider yok olurdu.Kendi bölgelerinde yiyecek bulamazlarsa diğer bölgelerede inerler,başka kurt sürülerine ait bu bölgelerde kaçak avlanmaya çalışırlardı.Bu kaçak avlanmaları farkedilirse ve nispetende fark edilirdi.Bu tür teşebbüslerde sonuçları ölümle biten sürü savaşları,çatışmaları yaşanırdı.Sürülere liderlik eden baskın kurt bunları çok iyi bilir,sürüsünü bu tür çatışmalardan uzak tutmaya çalışır zorunlu olmadıkça diğer kurtların bölgelerine liderliğini yaptığı baranasını sokmazdı.Geçmiş deneyimleri ona bu bilgileri öğretmişti.Açlık alışılmış tüm ezberleri bozup yapmak istemedikleri tutum ve davranışlara itebilirdi.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 Sili karlarda bata çıka yol alırken uzaklardan kurt ulumaları geliyordu. Yalıhüyük köyünün Gölcük yaylası taraflarından Kayacık köyü ve Çiftlik köyleri yaylalarına kadar olan bölgeler tamamıyla yağış alanı kapsamında olmuş,gökten hiç durmaz inen dere,tepe,dağ,ormanlardaki ağaçlar karlarla örtülmüştü.Bu yağışlar evden ilk çıktığı sıralarda vücut ısısının etkisini dışarıda uzun kalmasıyla yitirtmiş üşümeye başlamıştı.Kainat karlarla kaplanmış sanki uçsuz hiç bitmez bembeyaz bir boşluk gidilmelerle biteceği olmayan bir sonsuzluk gibi görünüyor ve bu görüntülerde umutsuzluklara düşmelerine neden oluyordu.Bir yer arıyordu gözleriyle ve gözlerine ilişen bir kuytu yok gibiydi.Geldiği taraflara dönüp baktı dönesi tuttu.Yağan karlar ve sert esen rüzgar görüş alanını yitirtmiş,içine bir korku salmıştı.Kanadı kırık kuşların kırık kanatla uçmaya çalışır hallerini andırıyor,karlar üzerinde uçsuz bucaksız beyazlıklarda zorluklarla yürümelere çalışıyordu.Avcıların tazılarla peşlerine düşüp kovaladıkları yaralı ceylanlar gibi ürkmüş ve korkmuş vaziyetteydi,karlar üzerinde Sandı yaylasına yürüdüğü sanrısıyla bata çıka yol alırken,buralar sürüler sürdüğüm yayla yolları değil diye içinden geçirdi.Yayla yollarıydı aslında,süregelip yağan karlar değişik bir şekle soktuğu bölgeyi tanınmaz kılmış,daha evvel gelipte bildiği yerler umularını hiçleştirmişti.Ayaklarını hissetmez oldu.Karlarda bata çıka yürüyor ama soğuktan üşüyor,titriyor sığınabilecek bir yer arıyordu.Zorluklarla geçen yaşamında çok acılar yaşamış,manevi yokluklar çekmiş ama asla ağlamamıştı.İlk kez burada bu yerde çaresizlikten içi burkuldu,gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı.Üşüyordu Çoban Sili çok üşüyordu.Gece silinmiş gitmiş gündüze çalmış,soluk gri bir gökyüzü,zemin bembeyaz karlarla kaplı,evren tümden hep aynı görsel.Bu uçsuz bucaksız kar görselleri nihayetlenecek bir çıkışı göstermiyor,bu gösterilmeyiş çaresizliği,çaresizlik korkuyu tetikliyor,korktukça dizlerinde yürüyecek güç kalmıyordu.Uzaklardan bir baykuş öttü,tepelerde alıcı kuşlar vardı.Sili bunları,bu uçuşları görmüyordu.Sığınacak bir yer,kendisini yağışlardan ve soğuktan koruyacak bir kovuk arıyordu.Bir büyük kütlenin kar tutmaz görseli gözlerine ilişti.7/Haziran-2022 Şerafettin Sorkun/Konya dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...