Ana içeriğe atla

GİDİLİRKEN


       Hayatlarımızdaydılar bağlarda bahçelerde tarlalarda ve evlerimize çatışık,samanlıkla bitişik ahırlarda.Onlar bizleri bırakıp,bırakıp gitmediler.Biz,bizdeki geleceklerini hiçe sayıp,kendi geleceklerimizi düşünüp,satıp savmalayıp onları zorla hayatlarımızdan çıkarıp,kendimize onlarsız,daha rahat ve iyi gelecekler aramak için,kaçarcasına yükü tutup,kentlere geldik.Ne vardı bu kentlerde?.Güvensizlikler,kalleşlikler,açlıklar,sefalet ve yokluklar.En kötüsü de hep bir arada çok çok görüntüler sergilememize rağmen  yapayalnız olunanı.Herkeslerde bir telaş,neyin telaşı belirsiz,soğuk yüzler soğuk duruşlar.Bunlar,bizler;kent insanlarıyız,bir aralardayız,kimse kimseyi tanımaz,herkes bir arada ama soyutlanmışlar,bir birlerini ve bir birlerimize yabancıyız.Ağaçlar bile yalnız değildir.Kuşlar gelir dallarına konarlar müzik yaparlar ötüşerek şakıyarak sonra o ağaca veda edip ayrılırlar.Gidende memnundur,ağırlayıp misafir edende.Bizler vedaya gerek duymayıp,yükü tutup giderken,bir gıdımlık akıllarımıza getirmeden satıp,savmayalayarak hayatlarımızdan yok edip çıkardık onları.Dostlukları,onlardan yararlanmaları aklımızın ucundan bile geçirmediğimiz gibi sadece kendi gideceğimiz yeni yerlerde intibak etme,edememe ürküleri vardı kafalarımızda.Yani kendilerimiz sadece ve sadece kendilerimiz ön planlarda,ön basamaklarda,yükseklerde,tepelerde olma düşünceleri ve hayalleri içindeydik.Biz insanlar karınlarımızda,ruhlarımızda,kalleşlikler,art niyetler,satıcılıklar,her türden  fırıldaklıklarla dolu,duygu ve hisleri taşıyan,uçurtmalar gibi gökyüzüne çıkıp,işimize gelmeyen,kendimize menfaat getirmeyen işlerde kaçıveren,tırı vırı yaratıklarız.Şeytana atarız topu bazı bazı,esasında şeytanda yoktur,şeytan bizleriz.Cenneti isteriz,şu halimize bakın!!Hırsızımız,soysuzumuz,çalanımız çırpanımız zaten yeryüzünde cennette değilmi?Ya yetimlerimiz,fukaralarımız,sahipsizlerimiz bir tek çekirdeği,yorganı battaniyesi,örtüsü olmayanlarımız,altı delik,dikişleri ayrık ayakkabılarla ömür geçirenlerimiz,cahil bırakılıp mektepden,ilimden,felsefeden yararlanamayanlarımız,hastalarımız,bakıma muhtaç olanlarımız,kursağından bir lokma geçmeyenlerimiz?Onlar cennet diye öte taraf masallarıyla,biz çalanların ,yiyenlerin,yutanların dünya nın her tarafını gezim gezim gezme haklarını,varlıklarından,zenginliklerinden dolayı elde edenlerin,fakir fukaranın haklarını yiyenlerin uydurdukları masaldan başka bir şey değil.Ben böyle görüyor,böyle düşünüyorum.Gelin bu çalan,çırpanlardan,soyanlardan,soğana çevirenlerden bir tanesini alıp sana "Allah huzurunda yemin billah ediyoruz,hepimiz imazalar verip senin cennete gitmeni istiyoruz" diyelim ve bu dünya dan vazgeçmesi gerektiğini,bu yüzden öldürülmesini ve öte dünya da cennette rahat etmesini söyleyelim,yahut geçelim bunu;en dürüstümüzü alıp,mesela en dürüstümüz kim?Elbette din işlerinden sorumlu suçsuz günahsız diyanet işleri başkanımız veya elinden mukaddesatı,dilinden duayı,namazı,niyazı eksik etmeyen,müslümanmı,müslüman,Ömer den,Ali den,Hamza dan,Ebubekir den,Osman dan sonra tek piri niteliğinde olan,cumhurreisimize söyleyelim bunu,razı olurmu,böyle onlara layık gördüğümüz iyi düşünceye?Dünya da razı olmazlar."Oylarınızı sandıkta bizlere verin,sizleri refaha ulaştıracak,köprü tünel baraj yapalım" derler.Yemin billah ediyorum bunu söylerler.Doğru;Doğru söze ne denir?,yerinde ve münasip hizmet anlayışları var,onlar olmazsa katti surette bir milim ilerlememiz mümkün olmaz ve dinimizi öğrenmekte onlarsız zorlanırız ve bizlere hizmetleri AŞK biliyor,sevda görüyorlar.Kimse demekki öte tarafta cennetler bağışlasan bile asla bu dünya dan göçüp gitmek istemiyor ve istemez.Tüm bu varsayımlar la kafada acabalar recebalar oluşuyor.

      Evet vedaya gerek duymadan,rahat yaşamalar,refahlar içinde ömürler sürdürmek ve geçirmek için,üretkenliklerimizi,tarlalarda ekip,biçip,ülkeye bir gıdım rant elde edilmesi bile olsa,yarar sağlayacak hizmetlerimizi,süt veren keçilerimizi,koyunlarımızı,ineklerimizi,tümden hayvanlarımızı bırakıp,kentlerde kendilerimize çalışmadan yada masa başlarında fazla zarar,ziyan,risk durumları taşımayan işler hayaliyle,köylerimizden kopup geldik.Sokaklarda kimilerimiz köpek gezdiriyor,kimilerimiz kedi sevicikleriyle avunup ömürler törpülüyoruz.Büyük Atatürk cumhuriyetle birlikte köklü tarım,sanayi,eğitim,sağlık her türden rantabilite olan politikilarla,temelleri sağlam bir gelecek ve bu geleceği garanti altına alan,dokunulmasıyla başımıza her tür felaketler açacak bir ANAYASA bırakmışken,biz hepsine bir uydurmalar ve kulplar takarak dokunup,daha iyileri yapılacak aldatmacalarıyla "Anayasa bir kez delinmeyle bir şey olmaz" deyip büyük yasamızı bozduk,KİT kuruluşlarımızı "Üzerimize yük görüp,daha iyilerini yapacağız" diye satıp savmalayıp ellerimizden çıkardık.KİT kuruluşları bazı özel kişilerin oldu.Bu kişiler beş kuruşsuz yine devletin bankalarından,devlet imkanları ellerinde olan kişilerin,devlet imkanlarının yetkileriyle bu kuruluşlarımızı bazı özel kişilere verildiler.Bu kişiler kamunun yani halkın mallarıyla,mülkleriyle halka her gün zam yaparak,halkı yakacaksızlıktan dolayı soğuğa,yiyeceksizlikten dolayı açlığa,eğitimlerin paralı olmasından dolayı eğitimsizliğe ve haliyle cehalete sürüklüyorlar.Derimki bunların içinde yaşayan,şahit olan,gören kişi olarak,acizhane fikrimle,halkın malı halkın olmalı,ne varsa,ne yoksa halk kendi işletmeli,kendi çalıştırmalı,tarlasını sürmeli,tohumunu kendi ekmeli,kendi ürününü kaldırmalı.Diyecekler komüniste bak.Desinler arkadaş desinler ama kimseler üşümesin,desinler kimseler aç kalmasın,desinler herkesler çorları,çocuklarıyla sosyalleşmeleri yaşasın ve gelecekleri olsun.Elektrik paraları ev kiraları nispetlerinde,Allahın suyu yağmurlar,karlar yağdıkça çoklayı var ama paralı,yakacak musluğunun vanası birilerinin elinde.Bunlar KİT e dönüşse vatandaşların kanı emilmez.Başörtüsü bacım ajıtasyonlarıyla,Atatürk milliyetçiliğinin haricinde laga luga mafyanın kontrolunde olduğu milliyetçiliklerle,cami,ezan,minare,öte dünya,cennet,cehennem müslümanlıklarıyla gördükki,görüyoruzki soyuldukça soyuluyoruz.Veda bile etmeden tası tarağı toplayıp kaçarak,uçarak gittik köylerimizden ve bu kent denilen batakta boğulup yok olmak üzereyiz ve artık dönecek köylerimizde yok.Birilerinin çok kötü oyunlarına geldik.Bu oyunlar bozulmalı ve Ukrayna'nın durumlarına düşmekten,düşürülmekten kurtulmalıyız..09/Mart-2022 Şerafettin Sorkun/Konya'dan   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...