Hatırla o birlikte hiç bitmesini istemeyip beraber geçirdiğimiz zamanları.Hayatımızdan akıp,gider geçişleriyle "Ne güzel Yaz'dı" deyip gıptalar edip,imrentiler duyacağımız anları.Gitmelere mecbur bırakılıp ayrılışlar oldu.Sen başka ben başka evlerde uykuların gelmediği bitmez gecelerde,yarınların oluvereceği günleri beklerken,bitmiş,tükenmiş,kavuşamayacak,çaresizliker içinde değildik.Eski birlikte yaşadığımız yıllarda,dillerde söylenen ağıtlar, türküler vardı bu köyde.Sen duymuştun,ben duymuştum ve halâ sen duyuyorsun ben duyuyorum.Türküleri yanık söylerledi,dinlenirken etkileri olurdu,geçen günlerimize özlemler duyuracak,kalplerimize bitmesi,tükenmesi olmayan,sevdalar yükleyip,yaşatacak. Kör akşamlar dersiniz,sıkıntılı,efkarların,karanlığa dönüşmüş,odalar içindeki geçmiş saatlerin ötesinde,uzayıp giden,tüketemediğiniz zamanlara.Gözleriniz aşklara gülmüştür geçmişlerde.Yaşadığınız beldeler sizi tutmuştur,onun varlığıyla,defalarca yürüdüğünüz aynı yerler,aynı yollar şikayetlerinizi gerektirmemiş,kaç kez adımlarınızla sayıları belirsiz varılıp gelinip,yol alınmıştır. Geçmiş günlerde güzel değerleri,bizler yaşadık.Sabahın ilklerinde işler başlardı köylerde.Koyunlarla,kuzularla,malla,melalla,bağ bellemeler,budamalar,yeşil başlayıp,sarıya döner,arpa,buğday başaklarıyla,atla,eşekle,inekle,buzağıyla,kovalara sağılan sütlerle,yayıklarla,üretilen tereyağlarıyla,vızıldayan arılarla,harmanlarda ekinin hububata dönüşmesini gerektirir,dövenler,beldanatlar,yabalar,atkı vs. tarım aletleriyle.Teknoloji her şeyleri kolaylaştırdı ama insanıda tembelleştirdi.Anamın köyü Bozkır/Sandı köyünde (Şimdiki ismi Arasöğüt) ileri yaşlarda,yani benim çocukluğumda tanıdığım yaşlılıklarıyla,çocukları olmayan,bir tek ineğiyle,hayatını bu ineğine yazları ot toplayarak geçiren,kocasının ise,köyün ineklerini güdüp,çobanlık yapan,bundan öte gelirleri,iratları olmayan bir karı koca tanırdım.İbrahim abi ;sessiz sadece işini yapar,Saliha abla daha konuşkan,kocasına sorulan sorulara bile kendisi cevap verecek kadar car ama pek fazla köy ve köylüyle etlisi sütlüsü olmadan yaşayıp giden kişilerdi.Köyde kendilernden küçükler Özlü Aba,büyüklerde Özlü derlerdi.Böyle denildiği için isimleri bizler tarafından söylenmez,belleklerimizde yerleşmiş,geldikleri ÖZ köyüyle yadedilirlerdi.Öz Konya/Bozkır'ın güney doğusunda tepelerdeki Karaca Ardıç köylerinin aşağılarında Soğla gölü tarafında kalan küçük bir köy.Altlarından Soğla gölüne dökülen bir dere geçer.Dere yanında 5-6 biraz yukarı tarafında da bir o kadar evin olduğu bir yerleşim yeri.Sanki çok büyük nüfus teşkil etmiş gibi o yöreliler dere kenarında kalan evlere aşağı,derenin üstündeki tepelerde olan yerleşim yerlerine yukarı Öz adını vermişlerdir.Tarlaları azdır,çoğunluk erkekler askerlik bitimi varlıklı olan mal mülk sahibi kişilere tutmadırlar (Hizmetkar) ya başka köylere çobanlık hizmetleri için köylerini bırakıp gitmişler yada gurbet ellere temelli yol alıp köylerini terk edip hayatlarını idame ettirecek paralar kazanmaya,nafakalar temin etmelere yol almışlardır.Ben ve kardeşlerim köye yaz tatillerinde çift,çubuk,bağ,bahçe işlerinde hem dayıma yardımcı olmak,hemde ebem ve kuzenlerimle hasretler gidermek için gelirdik.Yaz bitimi,okullar açılması itibarıyla,yaşadığımız kente dönülür,dönüşler mezara gider gibi hüzünlü olurdu.Köyde köylünün Özlü olarak söyleyip bu şekil tanınan kişilerden,çobanın isminin İbrahim olduğunu sonradan öğrendim.İbrahim kendi köylerine 5-6 km.uzaklıktaki Sandı köyüne bir tanıdığının vesile olmasıyla çobanlık hizmeti için gelen,Öz köyü gençlerinden biridir.Eli ekmek tutmuş bir işi gücü olmuştur.Köylerinden köyün en güzel kızlarından Saliha'ya tutkundur.Çocukluğundan gençliğine kadar Saliha'nın dışarılarda olması,çeşmelere su doldurmaya gelişleriyle gidişleriyle,bunlar yetmedi ara ara evinin oralarda görebilmek duyu ve düşünceleriyle göz takibinde olmuştur.Sandı'da çobanlığa başlamasıyla köyün güdüm için teslim edilen inekleri,yayımlarda genelde tepelerdeki kendi köyü istikametine doğru sürer,orada otlatır.Buralara gelme nedeni Saliha ile iletişim kurabilmek,onu göz menzili içerisindeki alana alarak,haberleşebilme,iletişim kurabilme fırsatı elde edebilmektir.Saliha eşek önlerinde anasıyla tarlaya tapana çıkmışsa,güdüm için önüne kattığı ineklere,ho,ha diye bağırışları,üst perdelerden daha bir yüksek sesle olurdu.Orada olduğunu Saliha'ya duyurmak,bu bağırışlarla Saliha'nın kendisinin farkına varacakmı acaba diye bakışlarını yakalamaya çalışmaktır.Ana kız ot işlemeye başladıkları zaman ikilemlerde kalıp,biraz durgun,biraz çekimser,ne bahane etsemde yanlarına varsam acaba duyguları taşıması,ara ara cayar gibi düşünceler aklından geçirmesine rağmen,sevdası ağır basmasıyla,inekleri daha çokta,onlar tarafına yönlendirerek,yürek gümbürtüleriyle yanlarına yaklaşır.Kızın anasına "Kolay gelsin Dudu aba" der.Saliha İbrahim'in bu seslenişine kafasını kaldırmadan göz ucuyla İbrahim'i tehleyip bakarken tebessüm eder.Dudu kadın doğrulur,ot işlemeyi bırakır.İbrahim Saliha'yı takiptedir.Bu tebessümü farkeder,içinden sevinç dalgaları oluşur Saliha'nın bu tebessümleriyle.Dudu kadın doğrulurken "Senmisin İbrahim,kolaysa başına gelsin" der.İbrahim "Aba otur istersen ben yapayım" diye cevap verir.Dudu kadınında hoşuna gitmiştir İbrahim'in işlerine yardımcı olma destekliği.Otlar kurumadan oraklarla biçilmeli,ev önlerine yada toprak damlara serilerek kurutulmalı,sonra dövenle samana dönüştürülüp,samanlıklara taşınmalıdır.Toros dağlarının denize nazaran arka yüzü olan bu kesimde,kışlar çok uzun ve sert geçmektedir.Tarlası,bağı,bahçesi olanlara mahsus değildir ot biçip,toplamak.Tarlaları olmayan ve az sayıda hayvan beslemeye çalışan,hayvanlarına kışın gerekli yiyecekleri önlerine koyabilmek için,daha çok fakir fukaraya mahsustur bu işler.Dudu kadının kocası İstanbul gurbetine kazanmaya gitmiştir.Bu havalenin hemen hemen tüm köylerinin yoksul erkekleri ve gençleri,daha evvel İstanbul gurbetlerine giden bir hemşehrilerini güvence görüp,onların senede bir gelip,köyde anlatımlarıyla,İstanbul gurbetlerini kafalarına koyarak,bu aş,iş,umut kentine yol almışlardır.Çokları,köylerine bir daha hiç dönmemiş,kimileri çocuklarınıda zaman içerisinde,kafalarını sokacak bir yer temin ederek köye bir daha gelmemecesine alıp,gitmişler,kimileri hiç bir iş tutamamış,sokaklarda yatıp kalkarak,bu hiçliğin içinde yok olup,silinip gitmişlerdir..14/Ağustos-2024 Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan
Hatırla o birlikte hiç bitmesini istemeyip beraber geçirdiğimiz zamanları.Hayatımızdan akıp,gider geçişleriyle "Ne güzel Yaz'dı" deyip gıptalar edip,imrentiler duyacağımız anları.Gitmelere mecbur bırakılıp ayrılışlar oldu.Sen başka ben başka evlerde uykuların gelmediği bitmez gecelerde,yarınların oluvereceği günleri beklerken,bitmiş,tükenmiş,kavuşamayacak,çaresizliker içinde değildik.Eski birlikte yaşadığımız yıllarda,dillerde söylenen ağıtlar, türküler vardı bu köyde.Sen duymuştun,ben duymuştum ve halâ sen duyuyorsun ben duyuyorum.Türküleri yanık söylerledi,dinlenirken etkileri olurdu,geçen günlerimize özlemler duyuracak,kalplerimize bitmesi,tükenmesi olmayan,sevdalar yükleyip,yaşatacak. Kör akşamlar dersiniz,sıkıntılı,efkarların,karanlığa dönüşmüş,odalar içindeki geçmiş saatlerin ötesinde,uzayıp giden,tüketemediğiniz zamanlara.Gözleriniz aşklara gülmüştür geçmişlerde.Yaşadığınız beldeler sizi tutmuştur,onun varlığıyla,defalarca yürüdüğünüz aynı yerler,aynı yollar şikayetlerinizi gerektirmemiş,kaç kez adımlarınızla sayıları belirsiz varılıp gelinip,yol alınmıştır. Geçmiş günlerde güzel değerleri,bizler yaşadık.Sabahın ilklerinde işler başlardı köylerde.Koyunlarla,kuzularla,malla,melalla,bağ bellemeler,budamalar,yeşil başlayıp,sarıya döner,arpa,buğday başaklarıyla,atla,eşekle,inekle,buzağıyla,kovalara sağılan sütlerle,yayıklarla,üretilen tereyağlarıyla,vızıldayan arılarla,harmanlarda ekinin hububata dönüşmesini gerektirir,dövenler,beldanatlar,yabalar,atkı vs. tarım aletleriyle.Teknoloji her şeyleri kolaylaştırdı ama insanıda tembelleştirdi.Anamın köyü Bozkır/Sandı köyünde (Şimdiki ismi Arasöğüt) ileri yaşlarda,yani benim çocukluğumda tanıdığım yaşlılıklarıyla,çocukları olmayan,bir tek ineğiyle,hayatını bu ineğine yazları ot toplayarak geçiren,kocasının ise,köyün ineklerini güdüp,çobanlık yapan,bundan öte gelirleri,iratları olmayan bir karı koca tanırdım.İbrahim abi ;sessiz sadece işini yapar,Saliha abla daha konuşkan,kocasına sorulan sorulara bile kendisi cevap verecek kadar car ama pek fazla köy ve köylüyle etlisi sütlüsü olmadan yaşayıp giden kişilerdi.Köyde kendilernden küçükler Özlü Aba,büyüklerde Özlü derlerdi.Böyle denildiği için isimleri bizler tarafından söylenmez,belleklerimizde yerleşmiş,geldikleri ÖZ köyüyle yadedilirlerdi.Öz Konya/Bozkır'ın güney doğusunda tepelerdeki Karaca Ardıç köylerinin aşağılarında Soğla gölü tarafında kalan küçük bir köy.Altlarından Soğla gölüne dökülen bir dere geçer.Dere yanında 5-6 biraz yukarı tarafında da bir o kadar evin olduğu bir yerleşim yeri.Sanki çok büyük nüfus teşkil etmiş gibi o yöreliler dere kenarında kalan evlere aşağı,derenin üstündeki tepelerde olan yerleşim yerlerine yukarı Öz adını vermişlerdir.Tarlaları azdır,çoğunluk erkekler askerlik bitimi varlıklı olan mal mülk sahibi kişilere tutmadırlar (Hizmetkar) ya başka köylere çobanlık hizmetleri için köylerini bırakıp gitmişler yada gurbet ellere temelli yol alıp köylerini terk edip hayatlarını idame ettirecek paralar kazanmaya,nafakalar temin etmelere yol almışlardır.Ben ve kardeşlerim köye yaz tatillerinde çift,çubuk,bağ,bahçe işlerinde hem dayıma yardımcı olmak,hemde ebem ve kuzenlerimle hasretler gidermek için gelirdik.Yaz bitimi,okullar açılması itibarıyla,yaşadığımız kente dönülür,dönüşler mezara gider gibi hüzünlü olurdu.Köyde köylünün Özlü olarak söyleyip bu şekil tanınan kişilerden,çobanın isminin İbrahim olduğunu sonradan öğrendim.İbrahim kendi köylerine 5-6 km.uzaklıktaki Sandı köyüne bir tanıdığının vesile olmasıyla çobanlık hizmeti için gelen,Öz köyü gençlerinden biridir.Eli ekmek tutmuş bir işi gücü olmuştur.Köylerinden köyün en güzel kızlarından Saliha'ya tutkundur.Çocukluğundan gençliğine kadar Saliha'nın dışarılarda olması,çeşmelere su doldurmaya gelişleriyle gidişleriyle,bunlar yetmedi ara ara evinin oralarda görebilmek duyu ve düşünceleriyle göz takibinde olmuştur.Sandı'da çobanlığa başlamasıyla köyün güdüm için teslim edilen inekleri,yayımlarda genelde tepelerdeki kendi köyü istikametine doğru sürer,orada otlatır.Buralara gelme nedeni Saliha ile iletişim kurabilmek,onu göz menzili içerisindeki alana alarak,haberleşebilme,iletişim kurabilme fırsatı elde edebilmektir.Saliha eşek önlerinde anasıyla tarlaya tapana çıkmışsa,güdüm için önüne kattığı ineklere,ho,ha diye bağırışları,üst perdelerden daha bir yüksek sesle olurdu.Orada olduğunu Saliha'ya duyurmak,bu bağırışlarla Saliha'nın kendisinin farkına varacakmı acaba diye bakışlarını yakalamaya çalışmaktır.Ana kız ot işlemeye başladıkları zaman ikilemlerde kalıp,biraz durgun,biraz çekimser,ne bahane etsemde yanlarına varsam acaba duyguları taşıması,ara ara cayar gibi düşünceler aklından geçirmesine rağmen,sevdası ağır basmasıyla,inekleri daha çokta,onlar tarafına yönlendirerek,yürek gümbürtüleriyle yanlarına yaklaşır.Kızın anasına "Kolay gelsin Dudu aba" der.Saliha İbrahim'in bu seslenişine kafasını kaldırmadan göz ucuyla İbrahim'i tehleyip bakarken tebessüm eder.Dudu kadın doğrulur,ot işlemeyi bırakır.İbrahim Saliha'yı takiptedir.Bu tebessümü farkeder,içinden sevinç dalgaları oluşur Saliha'nın bu tebessümleriyle.Dudu kadın doğrulurken "Senmisin İbrahim,kolaysa başına gelsin" der.İbrahim "Aba otur istersen ben yapayım" diye cevap verir.Dudu kadınında hoşuna gitmiştir İbrahim'in işlerine yardımcı olma destekliği.Otlar kurumadan oraklarla biçilmeli,ev önlerine yada toprak damlara serilerek kurutulmalı,sonra dövenle samana dönüştürülüp,samanlıklara taşınmalıdır.Toros dağlarının denize nazaran arka yüzü olan bu kesimde,kışlar çok uzun ve sert geçmektedir.Tarlası,bağı,bahçesi olanlara mahsus değildir ot biçip,toplamak.Tarlaları olmayan ve az sayıda hayvan beslemeye çalışan,hayvanlarına kışın gerekli yiyecekleri önlerine koyabilmek için,daha çok fakir fukaraya mahsustur bu işler.Dudu kadının kocası İstanbul gurbetine kazanmaya gitmiştir.Bu havalenin hemen hemen tüm köylerinin yoksul erkekleri ve gençleri,daha evvel İstanbul gurbetlerine giden bir hemşehrilerini güvence görüp,onların senede bir gelip,köyde anlatımlarıyla,İstanbul gurbetlerini kafalarına koyarak,bu aş,iş,umut kentine yol almışlardır.Çokları,köylerine bir daha hiç dönmemiş,kimileri çocuklarınıda zaman içerisinde,kafalarını sokacak bir yer temin ederek köye bir daha gelmemecesine alıp,gitmişler,kimileri hiç bir iş tutamamış,sokaklarda yatıp kalkarak,bu hiçliğin içinde yok olup,silinip gitmişlerdir..14/Ağustos-2024 Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan
Yorumlar
Yorum Gönder