Ana içeriğe atla

YOKSUL SEVDALAR-1


       Hatırla o birlikte hiç bitmesini istemeyip beraber geçirdiğimiz zamanları.Hayatımızdan akıp,gider geçişleriyle "Ne güzel Yaz'dı" deyip gıptalar edip,imrentiler duyacağımız anları.Gitmelere mecbur bırakılıp ayrılışlar oldu.Sen başka ben başka evlerde uykuların gelmediği bitmez gecelerde,yarınların oluvereceği günleri beklerken,bitmiş,tükenmiş,kavuşamayacak,çaresizliker içinde değildik.Eski birlikte yaşadığımız yıllarda,dillerde söylenen ağıtlar, türküler vardı bu köyde.Sen duymuştun,ben duymuştum ve halâ sen duyuyorsun ben duyuyorum.Türküleri yanık söylerledi,dinlenirken etkileri olurdu,geçen günlerimize özlemler duyuracak,kalplerimize bitmesi,tükenmesi olmayan,sevdalar yükleyip,yaşatacak.                                                                                               Kör akşamlar dersiniz,sıkıntılı,efkarların,karanlığa dönüşmüş,odalar içindeki geçmiş saatlerin ötesinde,uzayıp giden,tüketemediğiniz zamanlara.Gözleriniz aşklara gülmüştür geçmişlerde.Yaşadığınız beldeler sizi tutmuştur,onun varlığıyla,defalarca yürüdüğünüz aynı yerler,aynı yollar şikayetlerinizi gerektirmemiş,kaç kez adımlarınızla sayıları belirsiz varılıp gelinip,yol alınmıştır.                                                                                                                         Geçmiş günlerde güzel değerleri,bizler yaşadık.Sabahın ilklerinde işler başlardı köylerde.Koyunlarla,kuzularla,malla,melalla,bağ bellemeler,budamalar,yeşil başlayıp,sarıya döner,arpa,buğday başaklarıyla,atla,eşekle,inekle,buzağıyla,kovalara sağılan sütlerle,yayıklarla,üretilen tereyağlarıyla,vızıldayan arılarla,harmanlarda ekinin hububata dönüşmesini gerektirir,dövenler,beldanatlar,yabalar,atkı vs. tarım aletleriyle.Teknoloji her şeyleri kolaylaştırdı ama insanıda tembelleştirdi.Anamın köyü Bozkır/Sandı köyünde (Şimdiki ismi Arasöğüt) ileri yaşlarda,yani benim çocukluğumda tanıdığım yaşlılıklarıyla,çocukları olmayan,bir tek ineğiyle,hayatını bu ineğine yazları ot toplayarak geçiren,kocasının ise,köyün ineklerini güdüp,çobanlık yapan,bundan öte gelirleri,iratları olmayan bir karı koca tanırdım.İbrahim abi ;sessiz sadece işini yapar,Saliha abla daha konuşkan,kocasına sorulan sorulara bile kendisi cevap verecek kadar car ama pek fazla köy ve köylüyle etlisi sütlüsü olmadan yaşayıp giden kişilerdi.Köyde kendilernden küçükler Özlü Aba,büyüklerde Özlü derlerdi.Böyle denildiği için isimleri bizler tarafından söylenmez,belleklerimizde yerleşmiş,geldikleri ÖZ köyüyle yadedilirlerdi.Öz Konya/Bozkır'ın güney doğusunda tepelerdeki Karaca Ardıç köylerinin aşağılarında Soğla gölü tarafında kalan küçük bir köy.Altlarından Soğla gölüne dökülen bir dere geçer.Dere yanında 5-6 biraz yukarı tarafında da bir o kadar evin olduğu bir yerleşim yeri.Sanki çok büyük nüfus teşkil etmiş gibi o yöreliler dere kenarında kalan evlere aşağı,derenin üstündeki tepelerde olan yerleşim yerlerine yukarı Öz adını vermişlerdir.Tarlaları azdır,çoğunluk erkekler askerlik bitimi varlıklı olan mal mülk sahibi kişilere tutmadırlar (Hizmetkar) ya başka köylere çobanlık hizmetleri için köylerini bırakıp gitmişler yada gurbet ellere temelli yol alıp köylerini terk edip hayatlarını idame ettirecek paralar kazanmaya,nafakalar temin etmelere yol almışlardır.Ben ve kardeşlerim köye yaz tatillerinde çift,çubuk,bağ,bahçe işlerinde hem dayıma yardımcı olmak,hemde ebem ve kuzenlerimle hasretler gidermek için gelirdik.Yaz bitimi,okullar açılması itibarıyla,yaşadığımız kente dönülür,dönüşler mezara gider gibi hüzünlü olurdu.Köyde köylünün Özlü olarak söyleyip bu şekil tanınan kişilerden,çobanın isminin İbrahim olduğunu sonradan öğrendim.İbrahim  kendi köylerine 5-6 km.uzaklıktaki Sandı köyüne bir tanıdığının vesile olmasıyla çobanlık hizmeti için gelen,Öz köyü gençlerinden biridir.Eli ekmek tutmuş bir işi gücü olmuştur.Köylerinden köyün en güzel kızlarından Saliha'ya tutkundur.Çocukluğundan gençliğine kadar Saliha'nın dışarılarda olması,çeşmelere su doldurmaya gelişleriyle gidişleriyle,bunlar yetmedi ara ara evinin oralarda görebilmek duyu ve düşünceleriyle göz takibinde olmuştur.Sandı'da çobanlığa başlamasıyla köyün güdüm için teslim edilen inekleri,yayımlarda genelde tepelerdeki kendi köyü istikametine doğru sürer,orada otlatır.Buralara gelme nedeni Saliha ile iletişim kurabilmek,onu göz menzili içerisindeki alana alarak,haberleşebilme,iletişim kurabilme fırsatı elde edebilmektir.Saliha eşek önlerinde anasıyla tarlaya tapana çıkmışsa,güdüm için önüne kattığı ineklere,ho,ha diye bağırışları,üst perdelerden daha bir yüksek sesle olurdu.Orada olduğunu Saliha'ya duyurmak,bu bağırışlarla Saliha'nın kendisinin farkına varacakmı acaba diye bakışlarını yakalamaya çalışmaktır.Ana kız ot işlemeye başladıkları zaman ikilemlerde kalıp,biraz durgun,biraz çekimser,ne bahane etsemde yanlarına varsam acaba duyguları taşıması,ara ara cayar gibi düşünceler aklından geçirmesine rağmen,sevdası ağır basmasıyla,inekleri daha çokta,onlar tarafına yönlendirerek,yürek gümbürtüleriyle yanlarına yaklaşır.Kızın anasına "Kolay gelsin Dudu aba" der.Saliha İbrahim'in bu seslenişine kafasını kaldırmadan göz ucuyla İbrahim'i tehleyip bakarken tebessüm eder.Dudu kadın doğrulur,ot işlemeyi bırakır.İbrahim Saliha'yı takiptedir.Bu tebessümü farkeder,içinden sevinç dalgaları oluşur Saliha'nın bu tebessümleriyle.Dudu kadın doğrulurken "Senmisin İbrahim,kolaysa başına gelsin" der.İbrahim "Aba otur istersen ben yapayım" diye cevap verir.Dudu kadınında hoşuna gitmiştir İbrahim'in işlerine yardımcı olma destekliği.Otlar kurumadan oraklarla biçilmeli,ev önlerine yada toprak damlara serilerek kurutulmalı,sonra dövenle samana dönüştürülüp,samanlıklara taşınmalıdır.Toros dağlarının denize nazaran arka yüzü olan bu kesimde,kışlar çok uzun ve sert geçmektedir.Tarlası,bağı,bahçesi olanlara mahsus değildir ot biçip,toplamak.Tarlaları olmayan ve az sayıda hayvan beslemeye çalışan,hayvanlarına kışın gerekli yiyecekleri önlerine koyabilmek için,daha çok fakir fukaraya mahsustur bu işler.Dudu kadının kocası İstanbul gurbetine kazanmaya gitmiştir.Bu havalenin hemen hemen tüm köylerinin yoksul erkekleri ve gençleri,daha evvel İstanbul gurbetlerine giden bir hemşehrilerini güvence görüp,onların senede bir gelip,köyde anlatımlarıyla,İstanbul gurbetlerini kafalarına koyarak,bu aş,iş,umut kentine yol almışlardır.Çokları,köylerine bir daha hiç dönmemiş,kimileri çocuklarınıda zaman içerisinde,kafalarını sokacak bir yer temin ederek köye bir daha gelmemecesine alıp,gitmişler,kimileri hiç bir iş tutamamış,sokaklarda yatıp kalkarak,bu hiçliğin içinde yok olup,silinip gitmişlerdir..14/Ağustos-2024  Şerafettin Sorkun/İstanbul'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...