Ana içeriğe atla

ÇUMRA İLK ÇALIŞMA İLK KAZANÇ


     Bozkır'dan Çumra'ya ilkokul 2.sınıf bitmişken Babamın bu kente nakli çıkmasıyla göç ettik.Üstü açık thames marka Sonyaz Mahallesinde oturuken tanıdığımız Dereli Halil İbrahimin kamyonuyla geldik.Sabahtan Bozkır'dan çıkışımızla çumraya gelesiye kadar 5 kardeş açık kasanın üzerinden tomafilin o zamanlar asfalt olmayan yollarında yolların engebelerinden ötürü sallamasıyla kusa kusa safralara tutar haller olduk.Kayacık köyümüzden çıkarken 4 kardeştik,Bozkır'da bir erkek kardeşi daha sahiplenmiştik.O zamanlar koltuk,buzdolabı,çamaşır makinası şu bu vs.gibi şimdiki çekirdek ailenin zaruri ihtiyaçları olan ev araç gereçleri yoktu.Anamın sadece formikadan ufak bir büfesi vardı,en modern lüks eşya olarak ona sahiptik.Çumra o dönemlerde çok ufak bir kazaydı ama tarıma dayalı gelirleri fazla olduğundan bizim Bozkır'dan çok daha modern bir kentti.Babam 5.sınıfa kadar devam ettiğim İzzetbey Mahallesindeki Atatürk İlköğretim Okulunun demiryolu tarafında kalan köşesinde bulunan Eşşek Hasan'ın daha evvel kendisinin oturduğu,2 katlı,bahçeli,bahçesinde havuzu olan Çumra'nın kerpiç yapılarıyla kıyaslanınca onların yanında çok lüx olan evi tutmuş,buraya göçle birlikte öğleye yakın gelebilmiştik.Ev eşyaları taşındıktan sonra herkes kendini evde bir yere atıp,kıvrılarak uzanmıştı.Hepimiz kamyonun sarsıntısından safra olmuştuk.Bu göç hayatımda hiç unutamadığım anılardan biridir,3 gün boyunca yattığımı ve kafamın kırlandığını (Döndüğünü) halâ dün gibi hatırlarım.Çumra'da evimiz tren yoluna bakardı.İlk defa gördüğümüz tren hepimizde tarifi anlatılmaz heyecanlar uyandırmıştı.Onun çığlık çığlığa düdüğünün ötüşü,bacasından dumanları gökyüzüne püskürtüşü korkuyla karışık ona hayranlık beslememizede neden olurdu.Eşek Hasan Çumra'nın en zengin toprak sahibi çiftçilerinden birisiymiş.Zamanla satmış olup göndermiş olduğu buğdayların içerisine kum ve çakıl taşları karıştırıp ağır çeksin düşüncesiyle yapmış olduğu hile tespit edilip hakkında açılan davaları kaybetmiş,icradan bütün mallarına el konulmuş hapse falan atmışlar işte bu yüzden Çumra halkıda kendisine Eşek Hasan lakabını takmış.Evimizin önü tren yoluna kadar boşluktu,sol tarafımızda evimizin önünde bulunan asfalt yolun öbür tarafında eski bir elektrik santrali vardı.Bu santralin bize yakın olan bir tarafında sıra kavaklar,bir tarafında ise bizim sonradan mahalle maçlarını yaptığımız doğal çimenleri olan bir saha vardı.Okul dağıldıktan sonra akşama kadar bu sahada arkadaşlarla futbol maçları yapar,kavakların arasındada güle oynaya zaman öldürürdük.Çumra'da bana garip gelen,gördüğüm değişik şeylere biraz değinmek istiyorum.Burada Çumra'lıların kırgöv dediği güvercinler hemen hemen her evin çatısında yüzlerceden fazlaydı.Pazarın orada yüksekçe bir su depoları vardı,buda Bozkır'da görmediğimizden çok tuhafımıza gitmişti.Asfalt yolu ilk burada görmüştük ve evimizin önü asfalttı,çocuklar burada devamlı bisiklete biniyorlardı.Bu durum bende tarifsiz bir bisiklet sahibi olma isteğini uyardı ama ne yazıkki Babamın maaşından bu şekil bir ihtiyacı karşılaması o zamanlar aile bütçemizin eksi bakiyelere düşmesi anlamına gelirdi.Hatta bu bisiklet aşkımdan dolayı yine okul arkadaşlarımdan yörüklerin Ali'nin bisikletine emaneten bir binmemle 5 saate yakın üzerinden inmediğim söylenir.Bu eylemler,bu kentteki okul ve mahalle arkadaşlarımızla oynayıp zamanlar geçirdiğimiz anlar hatıralarımda unutulmaz anılar olarak çok yer işgal eder.Çumra'da bize farklı gelen diğer durumlar ise göçmenlerin fazla olmasıydı.Onların konuşmaları daha bir farklı,gelenek ve görenekleri daha bir değişikti.Tipleriyle bizlerden farklı bir fiziki görünüm ve yapıları vardı.Sonradan duydumki göçmenler Çumra'yı zaman içinde çoğunlukla hepten terk etmişler.Şu muhakkaktırki onların yerel kültürümüze katmış oldukları kendi kültürleri Çumra'da ortak kültürün birleşmesiyle çok zengin bir kültüre dönüşmüştür.Bu kentte Bozkır'da hiç görmediğim Atmaca'lar çoğunluktaydı,hemen hemen her evin çeleninde birkaç Atmaca olurdu.Çumra'nın tarlalarından pancar,günaşık(günebakan)buğday ürünlerinin yanısıra evrensel bir konuma gelmiş ve isim yapmış kavunlarda hasat edilir kaldırılırdı.Bunun için yevmiyeli işçiler ve işçiler yokluğunda para kazanmak isteyen Çumra delikanlıları tarlada çalışmak üzere gönüllü olur,kavuncu tarafından güçlü bulunur seçilirse,kavuncu onları çok cüzi bir ücret karşılığı tarlaya götürür,tarlada kesim ve toplama işleri yaptırılır,bunlar yapıldıktan sonra ürünler kamyona yüklenir,çocuklar geldikleri Çumra'ya kamyon kasası üzerindeki kavunların üzerine çıkıp oturarak geri getirilirlerdi.Çumra'nın çocukları bu duruma sefere gitmek diyorlardı,sefere giden çocuk kazandığı parayı ve bu gidişi ballandıra ballandıra anlatır biz küçüklerde buna hep imrenirdik.Sefere gitmek için birkaç arkadaş bizde bu kavun tüccarlarının olduğu yerde takılmaya başladık.Kavuncular bizi çelimsiz gördükleri için bir türlü seçmiyorlar,bu yüzden sefere gidip para kazanamıyorduk.Okulların başlamasıyla adam yokluğundan olsa gerek yine bu sefere gidilen yerde takılırken tüccarlardan biri bizleri şöyle küçümser bir bakışla süzüp yarı gönülsüz istemez bir şekilde tarlada çalışmak için açık kamyonun arkasına bindirdi.Aynı sınıftan 4,mahalleden 2 çocuk arabanın kasasında sefere gidiyoruz diye sevinçten uçuyorduk.Tarlaya varıp,araba tarlanın kıyısında bir yerde durduğu zaman sevinç bitti.Başladık önce kavuncunun gösterdiği kavunları kesmeye,sonra bunları çuvallarla kamyonun oraya taşımaya.Köyde o kadar çok harman ve tarla işlerinde uğraşmama rağmen ayatımda böyle zor iş görmedim veya çocukken bu ilk iş bana çok güç geldi.Şöyle bir dinleneyim desem arkadaşlarım "Ne duruyorsun,bizim üzerimizdenmi geçineceksin,biz enayimiyiz" diyorlardı.Haklılardı ama ben o yaşlarda onların haklı olduklarını kavrayamıyor,bu sitemlerine içleniyordum.Nitekim çok yorucu bu çalışmaların ardından kamyona bütün kavunları yükleyip bitirdik.Kamyoncu çadırı sarıp kavunların üzerini kapattı,bizlerde kamyonun üzerine çıkıp kendimize düşmeyeceğimiz en garantili yeri seçip,oraya yan yana oturduk.Kamyon hareket ederken artık akşam olmuştu.Çumra'ya gelişimizle kamyon durdu,tüccar hepimize birer kavun,1 er TL.de para verdi.Evlere doğru dağılırken avucumda sıkı sıkıya tuttuğum 1 tl. ile sevinçten uçuyordum.Evde yiyeceğim azar yahut dayak umurumda değildi,bütün yorgunluğum bitmişti,sadece elimdeki parayı düşünüyor onu bu yüzden sıkıca tutuyordum.Sokak lambalarının uzaklığı yüzünden yürüdüğüm caddedeki bazı yerlerde karanlıklar vardı.İçimdeki sevinci bastıramamdan olsa gerek,paraya bir defa daha bakmak isterken elimdeki kavunun ağırlığından denge sağlayamadım galiba,para akşamın karanlığında elimden tıngırdayarak düştü.Kavunu bırakıp yerlerde apalıyorum düşürdüğüm parayı bulacağım diye.Başımdan kaynar sular iniyor,bir yandan ağlıyorum,bulunduğum yeri karış karış tarıyorum,para gözle kaş arasında yok.Sevinçle birlikte yok olan yorgunluğum tekrar başlayıp bitkinliğe dönüştü.Gözlerimin karanlığa alışmasından olsa gerek.Düşen para gözlerime boşluk olmuş iki kaldırım taşı arasına yarı yarıya girmiş vaziyette ışılayıverdi.Ağlamalarım nasıl birden sevince dönüştü,bu duyguları anlatamam.Hemen parayı oradan aldım,sağ elime sıkıca kapadım.Kavunuda öbür elime alıp evin yolunu tuttum.Babam daha henüz gelmemiş.Anamın ise "Bu vakte kadar nerdesin" diye eline aldığı oklavayla iyi bir dayak çekmesi,inanın paranın sevincinden ilk defa umurumda bile olmadı.O kazandığım ilk paramı,günlerce kıyıp harcayamadım.Bu anımda çocukluk hatıralarımın bende unutulmaz olarak hep yaşar.16/Mart-2017 Şerafettin Sorkun/Konya'dan.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...