Ana içeriğe atla

ATLAR ve VURULUŞLARI


İnsanlar yaşamlarını,içinde bulundukları ortamların seyri doğrultusunda gelişmelere ve yönlenmelere göre belirlerler.Bunların belli başlı en önemli etkenlerinden biriside iş yaşamlarıdır.İş yaşamlarının kazanımları onları sosyal çevre edinmeye ve edindikleri çevrelerin kültürleri doğrultusunda yaşam standartlarına zorunlu kılar.Çömlekçilik yapan bir adamın kafasında çömleklerinin satılımından başka bir düşünce olamaz.Çiftçi elbette tarlasına ekim zamanı ektiği tohumların yağmurlar yağarak başağa dönüşmesini ve harmanda kaldıracağı ürünlerin çokluğunu düşünür.Çoban keza otlattığı hayvanlarının bol süt vermesini,zanaatkarlar kendilerine bol kazanç getirecek ihtiyaçların fazla olmasını isterler.İnsanlar köyde kentlerde süregelen bu hayatlarında hayvanlardan çok yararlanırlar.Bu hayvanlar hem hizmetlerine hemde ruhlarına hitap eder.Besledikleri kedileri evde zarar ziyan veren fareleri yakalar sevimli görünümleriyle insanların duygularını okşarlar.Köpeklerde öyledir.Onlara zarar verecek kötü niyetli kişilere karşı evlerini barklarını koruyucudurlar.Keklikler,kanaryalar evde kafeslerinde insanlara ötüşleriyle ruhlarına hitap eden melodiler şakırlar.Yani velhasılı her hayvanın insana bir hizmeti vardır.Ya Atlar!!!Yeryüzünün bu harika yaratıklarının insanlara hizmetleri saymakla bitmez.Çiftlere koşulurlar,şehirlerdeki insanları gezdirmek adına faytonlara sürülürler,hipedromlardaki koşularda dopingler yapılarak hayatları pahasına yarışlara sokulurlar,süslü eyerler vurularak beyefendiler ve hanımefendilere gezmelerinde hizmet ettirilirler,yeraltı maden çıkarma hizmetlerinde çalıştırılırlar ve tüm bu hizmetleri yaparlarken bir kazaya maruz kalıp ayakları kırılmışsa sahipleri tarafından alınlarının ortasına soğuk bir namlu dayayıp tetiklere basılarak bir torba yem fazla yiyecek düşünceleriyle itlaf edilirler.Konya Çumra'daki ilkokul yıllarımda oturduğumuz ev tren garına çok yakındı.Trenlerin vagonları arkasına katar katar dizip,acı sirenler çalarak evimizin bir kaç metre ötesindeki raylardan geçişi beni çok etkilerdi.Her giden trene binmeyi düşler onunla tekrar Çumra'ya dönmeyi hayal ederdim.Bu hayalim o yıllarda sadece istasyonda manevra edişleri sırasında görevlilere fark ettirmeden gizliden vagonun ilk basamaklarına binişlerimden öteye geçemedi.Çumra'daki evimiz ev sahibinin zamanında alt katını buğday ambarı olarak yaptığı ama bizim oturduğumuz yıllarda bu şekil ihtiyaç için hiç bir zaman kullanmadığı üst katında bizim oturduğumuz,bahçeli,sarı renkte boyalı,köşk stilinde güzel bir evdi.Bu evin önünden geçen yolun aşağısında tren yoluna doğru olan kısımda Çumra Belediyesine ait tren yoluna kadar uzanan kavaklık vardı.Kavaklığın sol tarafında eski kullanılmayan bir elektrik santralı yine tren yoluna paralel santralın hemen hizasında devam eden yemyeşil bir boşluk.Biz hemen hemen hava şartlarının elverdiği tüm zamanlarımızı bu boşluk alanda mahalle çocuklarıyla futbol maçları yaparak ve o günün şartlarında öğrendiğimiz çelik çomak,çanak çömlek patladı,yedi kiremit,pantolon yırtmaca gibi ve diğer bildiğimiz oyunları oynayarak geçirirdik.Tüm bunlardan arta kalan zamanlar olursa tren yolunun üzerindeki rayların üzerinde kim daha uzun yürüyecek yarışları düzenler,güle oynaya şen şakrak günler geçirerek,hayatı hiçe sayar bir vaziyette yaşamımızı sürdürürdük.Tren yolu biraz yüksekçe,şev boşluğu olarak bizim futbol maçları yaptığımız ve oyunlar oynadığımız yeşil alanımız biraz daha alçakça bir düzlükteydi.Bir gün bizim evin orada başka bir oyunla meşgulken nasıl nereden geldiği şimdi hatırlamadığım bir haber üzerine santralın öbür tarafındaki oyun sahamıza tüm çocuklar koşuştuk.Oyunlar oynayıp maçlar yaptığımız sahamızın demiryolu kenarında kalan şev boşluğunda bir at yerde yatıyor sonradan konuşmalarıyla baba-oğul olduğunu anladığımız 2 kişide başında atı küfürler ederek kaldırmaya zorluyorlardı.Adam biraz zayıfça,hafif kamburumsu,kafasında bir kasket ve bu olaydan olsa gerek yerdeki ata sinirleniyor,küfürler ediyor,oğluna şurasından tut,burasından tut,kaldır gibi emirler veriyor at kalkmayıncada kan ter içinde öfkeyle küfürlerine devam ediyordu.Adam öfkeden yahut atla uğraşmaktan bizim farkımızda bile değildi.Oğlu babasının verdiği emirlerden şaşkına dönmüş adam ise atı kaldıramayışının uğraşıyla yorgun düşmüştü.Son kez ata bir küfür daha ettikten sonra eli ceketinin altına gitti,ceketinin altından bir tabanca kılıfı ve bu kılıftan tabancasını küfürler ederek çıkarışını gördük.Yerde yatan atın alnına dayadı silahını ve yine küfürlerine devam ederek kırılası elleriyle bastı namlu atın tam alnındayken tetiğe.Kalkmayan at bu basılan tetikle beraber alnına yediği kurşunla son bir hamle yapıp can havliyle ayağa kalkınca bir bacağının kırık olduğunu fark ettik.O kalkış ve son yıkılış,adam sonra öfkeyle bize dönüp"defolun gidin ulan buradan"diye bağırışıyla korkudan kaçışımızı hatırlıyorum.O at günlerce orada yattı,günlerce sokak köpekleri orada kavgalar ederek o atı yediler.O zamanlarda belediyeler çok yaygın hizmetler vermiyorlardı bu yüzden atı gelip kaldırıp bir yere gömmediler yahut farkında değillerdi.Biz çocuklar yıkılmış perişan olmuş,oyunları bırakmıştık,hiçbirimizin ağızlarını bıçaklar açmıyordu,bu mesele yüzünden sükutu-hayale uğramıştık.Atın kurşunu yedikten sonra birden kalkışı aklıma geliyor bu duruma üzülerek göz yaşları döküyordum.Atları vuruyorlardı,günde bir kese saman vermemek adına vuruyorlar kırılası elleriyle tetiklere basıyorlar....15/Mayıs-2017 Şerafettin Sorkun/Geçmiş Çumra anılarımdan


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...