Ana içeriğe atla

KOZAN MEZARLIK SELVİLERİ ve ANAMUR



    Anamur'da 20/Aralık-2020 pazar gününün alacalı,kırçal gündüzün yavaş yavaş kararmaya başladığı saatlerinde evimin önünde bahçemde yıllar yıllar önce diktiğim 7 selviden sadece 1 tanesinin kaldığı muhteşem güzelliğe dönüşen ağacıma bakışlarımla daldım gittim.Sağında solunda yine boyları onun kadar uzayan 2 adet çam ağacım var.Onları her görüşüm göz seyrime takılışları kalbimde rahatlık ve sevinçler oluşmasına neden oluyor.Bu bakışlar,bu seyirler yaşantımın bir evresine götürüyor beni.Onları nasıl suladığımı yerlerini seçerken itina ve ihtimam gösterip toprağı kazdığımı ve ilk sularını verdiğimi dün gibi hatırlıyorum.Onların olmaları,uyanışımla bahçemde onları görerek güne başlamam geçmiş hatıralarımın canlı tanıkları olarak bana güzellikleri sergilemeleri rahatlayış nedenlerim arasında.Burada bu kentte yaşantımın var olan şahitleri olarak gözlerimin önündeler.Beni mest eden büyüklüklerine bakıyorum.Selvinin enine kalınlığı,yukarılara gökyüzüne salınır gibi uzayıp gidişi yanındaki çamlarında "Bizde uzayıp gideceğiz"der gibi iddialara tutuşmuşlar görselleriyle muhteşemler.Bu iklim bu mevsim seveceğim,sevdiğim diyebilceğim tüm ölçütleri taşımakta.Ortaokulu Adana/kozan'da bitirdim.Portakal bahçeleriyle,taş evleriyle Kozan-kalesi paralelindeki caddeleri ve bu caddelerden aşağılara sokakların inişleriyle ve her şeyden önemlisi birbirlerimizi unutmayıp halâ dostluklarımızı sürdürdüğümüz arkadaşlarımızla Kozan'dan yüreklerimiz sevgilerle dolu dolu akıp geçtik.Tüm güzel değerleri o ilk gençliğe başladığımız çocukluk evrelerimizi Kozan'da dolu dolu yaşadık.Ben selvilerin gökyüzüne çıkar gibi uzayışlarını o kentte tutuldum.Tutkum bu yüzdendir evimin önündeki selvime.Bana günün sabaha dönüp evden seyir alanlarıma girişlerinde Kozan ve Kozan'da yaşadığım hatıralarımı anımsatır.Bu akşam gökyüzünde yıldızlarıyla güzel bir akşam.Sahile iniyorum.Dalga sesleri yok mavi denizin uysal bir kadını andırır durgunluğunda,yavaştan akşamın geceye dönüşü karanlığa gidişi var.Aklımdan o çocukken söylediğim türküler geçiyor.Köyde tarlada,bağda,bahçede ve yazılarda (Ova) kuzuların peşinde keşik (sırayla) çobanlığı yaptığım zamanlardaki söylediğim türküleri anımsıyorum.Islıkla başlıyorum bir tanesine.Islık sesiyle Ebem (Anneannem) aklıma geliyor.Akşamları ben çocukken yeni ıslık çalmayı öğrendiğim zamanlarda hiç durmadan evin içinde oda da ıslık çalışlarıma "Oğlum akşamları ıslık çalma şeytanları başımıza toplarsın" derdi.Ben korkar ve hemen susardım.Şeytan kimdi,neredeydi,toplanıp geldiklerinde ne yaparlardı bilmezdim ama Ebemin bu söyleşiyle yaptığı uyarı beni susturur bir köşeye pusmama neden olurdu.Orada,pustuğum köşede uyur kalırdım.Güneş doğar gün aydınlanınca daha bir cesur daha bir korkusuz olurdum.Bu akşam ılıman dışarda hiç bir sokak lambası buraya ışık yansıtmıyor.Gökyüzünde yıldızların şavkıları var.Anılarımı yaşadığım bu akşamda geceye dalıp gidiyorum.20/Aralık-2020 Pazar  Şerafettin Sorkun/Anamur'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...