Ana içeriğe atla

ŞABLONLAR


 
     İlerlemeyen,yerinde sayan ülkelerin,kendilerini çok akıllı,sanan,bu  standartlarda gören bazı vatandaşları,kafalarından bir şablon yaratırlar.Yarattıkları bu şablonla,ağlarına takılan saf vatandaşları sömürmeye başlarlar.Din,iman,peygamber,ümmet,öte dünya,cennet,cehennem şablonları bunlardan biridir.Bu şablonu yani dini imanı ağzından,dilinden hiç düşürmeyen insan yapıları bilinki her türlü ahlaksızlığa açık ve müsait olan insan yapılarıdır.Bunlar çor çocuk,kadın,kız,erkek,sabi sübyan ayrımı yapmaksızın cinsel sapıklıkların bile nüvesini teşkil eden karekter yapılarındaki insan şablonlarıdırlar.Diğer bir şablon ise Büyük Atamızın adının kulanılarak,her fırsatta belirli kesimin dilinden düşürmediği yalan yanlış sözde Atatürkçülük şablonudur.Cehalet dahil 17 düşmanı yenen,emperyalizmi yok eden Büyük Atamız gerçekten bu durumları göğeneden bir yerlerden görüyorsa inanın sızım sızım kemikleri sızlamaktadır.Onun ölümüyle memleketin bütün tersaneleri,bütün KİT kuruluşları,açılan uçak fabrikaları,motor fabrikaları elden çıkarılmış,tarım ülkesi Türkiye'ye saman bile dışarıdan satınalınır hale getirilmiştir.Tekel başkalarının elinde,Sümerbank yok oldu.Ülkeye boyuna havaalanı,tünel,köprü yapılmakta,bu yapılan sözde ülke yararına faaliyetlerdende o veya bu şekilde yetki ve selahiyet sahibi olanlar köşeler dönmektedir.İçinde bulunduğumuz şu tarihe kadar,şu saatlere kadar ne yapılmıştır?Açlık ve sefalete sürüklenen bir kesim,köşe dönüp saltanat süren diğer bir kesim,borç batağında dışarıdan gelen sıcak paraya yüksek faizler ödeyen ve ödeyecek olan yeni gelecek Türk Gençliği ve her şehire ayrı ayrı çalışma şatoları yaptırma düşüncesinde olan bir zihniyet ve bu zihniyete İstanbul'un bir Anadolu,birde Avrupa yakalarında yeni baştan restore edilip hazırlanan ülkeye çok yönlü yararlar sağlayacak çalışma sarayları yapılıp,restoreler edilip hazırlanmakta.Bütün bunlar için asgari ücreti 1300 TL.leri çok gören maliye yeni bir bütçe artırımında bulunmalıdır.Türkiye de dar gelirli vatandaş yoktur,kimseler kirada değildir,herkeslerin mülkleri kendilerinindir,kirayla bir yerlerde oturmamaktadırlar ve herkesler hayatından memnundur,köylerin idarecileri olan muhtarlar köylülerin bu seçimden evvel Beştepede cumhurun başına çok mutlu olduklarını iletip 1/kasım-2015 seçimlerinde verdikleri oylarla bu mutlu oldukları sevinci adeta gösterdikleri için ülkemizde herkeslerin bir eli yağda bir eli balda saltanat sürdüklerinden,kimseler o,şu,bu,biz,siz,onlar Büyük Atatürk şablonuna sığınıp naralar atmayalım.Atatürkçülük çalışmalarla olur,icraatlarla olur,birliktelikle olur.Bütün bunları yapamadığınız taktirde,yukarıda belirttiğim gibi,Atatürkçülük ve onun ilkelerini savunmak çok ucuza kaçar.Görülüyorki ülkemizde halk yapıları,siyasal parti genel başkanlarının orada ölümlerine kadar bu mertebelerden ayrılmamalarını gerektirmektedir.Türk halkı bu kadarmı beyinsizdirki kendini yönetecek anlayışları seçerken,hiç bir karara varamamakta ve en önemlisi de bu partilerin genel başkanlarının sultalarına söz geçirememekte,boyun eğmektedir?.Bu partilerin kafalarında ne var?İktidara gelip halka hizmetlermi?,yargıyı denetlesin,haksızlıkları gidersin,suçluları cezalandırsın diyerekten bağımsız hale getirmekmi?Yok öyle bir şey.Yargının hakim ve savcılarını kendi atar hale gelmişse,o ülkede yargı bitmiştir.İktidara gelinince bunu hedef bilip yargıyı yok eden politikacı hırsızdır ve hesap veremeyeceğim anlamında yargıyı tamamen eline geçirmek istemektedir.Allah aşkına şu anda çıkın ülkenin tüm şehirlerinde,kasabalarında,köylerinde vatandaşlara kadınından erkeğinden,gencinden yaşlısına ankatler yapıp Türkiye'de yargı varmıdır diye sorular sorun.Verecekleri cevap gülmektir ve hayırdır.Ne yazıkki bende yargının olmadığını söyleyen vatandaşlardan biriyim.Ülkemizde yargı daha evvel bile kör topal devam ederken,şimdilerde tamamen sistemin çarkları doğrultusunda işleyen bir kurum haline dönüşmüştür.Politikacılara yani onlara yaptırımlar uygulayabilecek,hiç bir güç yoktur,üzülerek belirtiyorum kalmamıştır.Yasalar ne için vardır?Yaptırımlar için.Öyle laf olsun yaptırımları değil tabi bunlar.Ülke yararına,ülkenin daimi varlığına,bütünlüğüne,vatandaşların ekonomik düzeylerinin artmasına yönelik uygulunmasını gerektiren yaptırımlar.Bunları kim zorlayacak,zorunlu hale getirecek?Ülkedeki yasalar.Ne yazıkki politikacılar halk yapılarına göre ülkenin yasalarını bile yok edip,kendi çarklarına ve dümen sularına döndürebiliyorlar.Bir ülkenin vatandaşları ayrıştırılır,bölük pörçük edilip,azınlıklar haline getirilirse bu birilerinin çok işine gelir.Ben siyasi partilerin,bu halk yapılarımızı,kimin,neyin işine yarayacaksa,bölük pörçük ettiklerini görmekte ve buna,bu şekil hiç değişmeksizin kısır bir döngü gibi devam edilişine çok üzülmekteyim.Bizleri bu yapılar,martavallarıyla avutup durup iktidar oluşlarıyla birlikte köşe dönüyorlar.Halk bu ucuz siyasetçi ve politikacılardan galiba daha çok çekecek gibi.Gibisi yok ne yazıkki durum bunu gösteriyor.17/Kasım-2015 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...