Ana içeriğe atla

FUTBOL TOPU


1960 ve 1970 yılları arası bizim Konya/Çumra'da olduğumuz o senelerde Babam ilköğretim müfettişlik imtihanlarına hazırlanıyordu.Çumra'da Bozkır'ın aksine saha bol fakat bu sahalarda oynayacak bir futbol topumuz yoktu.Top sahibi olan bir arkadaşımız okulun boşluklarında veya tatillerinde çok kıymete biner fellik fellik aradığımız kişi olur sözleşmişcesine tüm çocuklar onun evinin orada tünerdik.Çumra'da demiryolunun öbür tarafında oturan ya yörüklerden,ya da türkmenlerden ara ara birlikte oyunlarda takıldığımız arkadaşımız Ali Kaptan'ın güzel bir topu vardı.Çocuğun gemi kaptan
lığından yada bir spor kulübünde takım kaptanı olduğundan değil soy isminin kaptan olmasından dolayı onu tüm Çumra'da tanıyanlar olarak soy ismiyle çağırırdık.Hiç unutmam Ali Kaptan'ın bizi etkileyen bu güzel topuna bir maç esnasında  alıcı olup sevinerek eve,evde müfettişlik sınavları için hazırlanan Babam'a gitmiştik.Ali Kaptan 15 lira fiyat biçmişti.Rahmetli Babacığım ev kirası zaten 35 lira veriyorduk çok pahalı bulmuş sonraya bırakmıştı.Biz paranın ederini tutarını değil sadece topa sahip olmak istiyorduk.Sonraya bırakılan bu futbol topuna sahip olamayışımıza o zamanlar kardeşler olarak çok üzülmüştük.Evimiz tren yolunun hemen altında Karkın istikametine tarafına bakan hemzenin geçitin 100 mt.aşağısında Atatürk ilkokulumuzun arka köşesinde 2 katlı sarı bir evdi.Önümüzde hemen demiryolunun altında bir kavaklık,kavaklığın yanında terk edilmiş eski bir elektrik santralı,buranın Fethiye köyü tarafına kalan yanı çayırlık boş bir sahaydı.Santralın oradaki bu çayırlıkta mevsimlerin müsait zamanlarında akşamlara kadar yaptığımız maçlarda oynadığımız toplar hep eski toplardı.Bu topların ya dikiş yerleri açılır,yırtılır yada iç lastik bombe yapardı.Tam maçın ortlarında bu tür olumsuz akibetler yaşamalarımız tüm çocuklar olarak hepimizi çok üzerdi.Bu maçları oynarken hemen üst yanımızdaki demiryolundan vagon katarları arkalarında sıra sıra dizili trenler geçerdi.Trenler beldeye girişlerinde ıslıkları andırır siren sesleriyle belleklerimizi işgal etmiştir.Kara yük trenleri değilde posta trenleri olursa bu geçişler maçı bırakır posta vagonlarını  seyretmeye vagonları saymaya başlardık.El sallardık tren yolunun altındaki şev boşluğuna doğru koşup posta vagonlarında oturan yolculara.Raylar üzerinde akar giderdi posta trenleri dumanlarını savuraraktan.Aynı yerlerde durağanlığın sıkıntıları olsa gerek her tren gidişi geride bırakılmış olarak bir hüzün bırakırdı bende.Çocukken bir yerlere gitme,görme,bir yerleri gezme farklı heyecanlar ve etkiler yaşatırdı.Bu yüzden kıskanırdım bir yerlere giden yolcuları.Yaşantılarımı düşünüyorumda bir sinema şeridi gibi her hatırası gözümde canlanıyor hiç bir şeylere sahip olmadığımız o günler,o yıllar hayatımızın en güzel yıllarıymış meğer.12/Haziran-2020 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...