Ana içeriğe atla

DOKUZ SIZMA CİVA BAHÇESARAY


    Bin konutları yoğun trafik karmaşasından kurtulup geçerek pusulanın toplu iğneli başının devamlı kırpırtılarla yönlendiği esas kuzeye doğru gidiyorum.S.Ü.Alaeddin Keykubat kampüsünüde gerilerde bıraktıktan sonra,kırsallıklar yemyeşil görüş alanımın içinde.Bu görsel beni mutlu kılıyor.Bahar çiğ güzelliğiyle kırların yemyeşil doyumsuz güzellikleriyle gözlerimin önünde.Dokuz' a doğru yaklaşıyorum.Yol seyrim devam edip giderken sol tarafta kalan şadiye köprüsünün hemen üstüne kurulan yeni dokuz eski dokuz köyüne nazaran daha modern yapılarla beliriyor
.Şadiye köprüsünün altında kalan eski dokuz'a doğru yaklaştığım zaman terkedilmemeye direnen bir görünüş sergilesede viran hali hissedilir derecede belirginleşiyor.Dokuz'un batısında 10-15 km.ötede tepelerin arkasında Sızma var.Bu köy insanı bu kuytu yerde yıllarca hayvancılıkla geçimini sürdürmüş,sonraları katırcı lakaplı bir vatandaşın kendilerine fazla uzak olmayan ilerdeki dağlarda civa madeni bulmasıyla onun madeninde çalışmaya başlamışlardır.Devlet eline geçmeden bu şahısta çalışanların çocukları,hayatta olmayan babalarının çalışmalarını öyle bir anlatırlarki..Üç gün madende hiç durmamacasına çalışılır,kollarında saatte olmaması nedeniyle gecenin ve gündüzün farkında olmadıklarından katırcı tarafından 3 gün yeraltında galerilerde geçen süreleri 1 yevmiye olarak yazılırmış.Civa zehirleyici özelliği olan bir madendir.Bu madene 17-18 yaşında çalışmaya giren sızma köyü insanları 30-35 yaşına gelmeden ömürlerini bitirip edebiyete göç etmişlerdir.Sonrasında etibank bu madeni katırcıdan pay vererek almış ve bir nebze daha iyi koşularda çalışılır hale getirmiştir.Konya'da zafer meydanındaki kibrit ve civa apartmanları katırcının bu civa madenini bulması ve işçilerin üzerinden elde ettiği kazançla çocuklarına bırakılan bir mirastır.Dokuz gerilerde kaldı,sol tarafta bağrıkurt var.Dağın eteklerinde kurulmuş, asfalt yola 1-1,5 km.falan mesafe uzaklıkta.Arabayla geçerken bu köyü seyreylemeyi çok sever dağın böğrüne kurulmuş bu köyde yaşama isteğim tutar.Manyetik esas kuzeye doğru yol almaya devam ediyorum.Kışları karın,tipinin,boranın hiç eksik olmadığı gelepiç rampasını çıkmaya başlıyorum.Yokuşun bitimi açık bir ufku gözlerinizin önüne seriyor.Bayılıyorum yemyeşil bu görünüme.Sol tarafta Bahçesaray,onun karşısında yine İstanbul yoluna parelel,tepelerin arkasında mesire ve piknik alanları ayrıca içimi çok güzel suyuyla ünlü dağdereyi bu geçişle görmesemde hissediyorum.Dağdere yazları Konya'lının işgalindedir.Suyu böbrek taşı düşürmede aranılan ve leziz içimiyle aranılan bir sudur.Güzel Yurdum seni sevdikçe sevesim her karış toprağına kendimi veresim geliyor.Sen ne gezmelerle doyulur ne anlatımlarla,ifadeler edilir tanınırsın.Seni yaşamak her karış toprağına ayak basışla sana olan tutkularım dinermi sanırsın..20/Mayıs-2014    Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...