Ana içeriğe atla

POTUK OMAR POTUK HÜSEYİN


      Köyümüzde kendi penceremden görüp,ara ara anlattığım geçmiş yaşam biçimleri,aslında içimde hiç dinmeyen köyüme olan özleminin dışa yansımasıdır.Bu gün;yaşamımın içinde olmuş,benim yaşadığım evrelerdeki zaman diliminin içinde rol almış,iki kardeşi anımsadım.Potuk Omar ( Ömer),Potuk Hüseyin.Haklarında hiç bir araştırmam yok,sadece geçmişteki görselimden biraz değineceğim.Babalarına Fehmi derler,Analarını hiç bilmem.Potuk aşırı kilolarınd
an dolayı köylük yerde isimlerinin arkasına eklenmiş bir lakâp.Çok soğuklarda bile onların kısa kollu işliklerle (Gömlek) dolaşmaları,palto ve yün destekli giysileriyle üşüyenleri hayretlere düşürmüştür.Zaman,o zamanlar tarla işlerinin orakla,harman işlerinin öküzlerle,kağnılarla,düvenlerle görüldüğü zamanlar.Para kimselerde yok.Hayvan besleyeceksin,toprağın Aşık Veysel deyimiyle karnını kazmalarla küreklerle kazıp,yarıp ekeceksin,tırmıklarla yüzünü çizik çizik,çizecek,tırmalayacaksın,yağmurları bekleyip,ürünü takip edeceksin,o ürünü çoluk,çocuk,gelin,kız,kızan,beşikteki bebeye kadar,seferber olmuş bir şekilde çalışarak,ekmeğini çıkarıp,hayvanlarıyında cinslerine göre ama gücünden ama etinden,sütünden yararlanarak,yaşamını idame ettirmeye çalışacaksın.Potuk Omar ve Potuk Hüseyin ekiz(ikiz) olduklarından hangisinin Hüseyin,hangisinin Ömer olduklarını hiçbir zaman ayırt edememişimdir.Babam köyde,her zaman Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gurur duyduğum ve kapanışlarıyla üzüldüğüm Köy Enstitüleri mezunu öğretmendi.Hüseyin ve Ömer'de babamın talebeleriydiler.Babam Bahar aylarında tabiat bilgisi derslerini uygulamalı olarak çoğunluk Darıyeri denilen köy bağlarının arasından geçen ve kenarında sık söğütlerin olduğu ırmağın bulunduğu kırsal alanda yapar ve bu dersler öğrencilerle güle oynaya neşe içerisinde geçirilirdi.Ben öğrenci olmamama rağmen Babamın rızasıyla kırsalda yapılan derslere severek,isteyerek,canı gönülden katılırdım.Ömer yahut Hüseyin,içlerinden biri,yeni güvermeye başlayan söğütlerden,bana elindeki çakısıyla düdük yapar,ben bu düdüğe sahiplenmişlikle ve onu öttürmekle,tarifi imkansız hazlar alırdım.Bir gün Babaları birden bire yok oldu,Potuk Omar ve Hüseyin mahsun ve garip kaldılar.O neşeleri gülmeleri sevinçleri hüzne dönüştü.Çocuk kalbimle bunları görüyor,hissediyordum.Köye Jandarmalar gelmişti,Havanayı vurdular dediler.Havana köyümüzde o zamanlar oyunlar oynadığım bir arkadaşımın annesi.Niye vurdular,niçin vurdular,çeşitli söylemler var ama ben bunlara değinmeyeceğim çünkü gerçek bilgi değil.Havana'nın vuruluşunda,şahitlerin katilin o olduğu beyanları,Potuk Omar'la Hüseyin'in babaları Fehmi'nin üzerinde yoğunlaşmaktaymış,bu yüzden babalarını tutuklamışlar.Yıllar geçti bu kişiler hayatta değiller ama Hüseyin'in ama Ömer'in yapmış olduğu söğüt düdükler benimle birlikte yaşıyorlar.5/Mayıs-2014 Şerafettin Sorkun/Konya'dan Kayacık köyüm anılarımdan

Gürsel Kaya Beni doğduğum topraklara götürdüğün için binlerce teşekkür sevgili dayım. Yazılar kitaplaşmalı mutlaka. Hikâyeler çok güzel ve çok gerçek. Konuşma dilini yazı dilinde böyle ustaca kullanan nadir edebiyatçımız var. Şiir gibi akıp gidiyor cümleler. Yüreğine sağlık. Dediğim gibi yazılar kitap olgunluğuna ulaşmış. Yazmak güzel şey. Duyan, düşünen, yaşayan için. Yazmaya devam.Marjinal duygu ve düşüncelerin gündeme oturduğu son yıllarda kırsal kesim edebiyatı o kadar yalnız kaldı ki. Ne var ki insan aslına dönme çabasında farkında olmadan. Geçmişine duyduğu özlem, aslına dönme çabasının bir parçası. Köyü'ne duyduğu özlem de, insanın parçalanmış değerlerini bütünleştirme çabalarından biri. Köye dönüş, öze dönüşle özdeşleştirilmeye çalışılır çoğu kez. Doğrudur da. Köy hayatı, hangi birimizin aklından çıkar ki? En acı olayların bile özlemle dile getirilişi, köye dönüşü güçlendirmektedir. Inanıyorum ki öksüz kalmış köy edebiyatı, senin gibi kalemler sayesinde gerçek sahiplerine kavuşacak yeniden. Ve yine kuvvetle inancım şudur ki köy yollarında aradıklarımız, kent yıllarında yitirdiklerimizdir. Bölük pörçük, kırık dökük de olsa fotoğraf parçaları aslına dönecektir. Asl'a dönüş sancısı her insanın yüreğinde, bir sarkaç misali asılı kalacaktır. Sevgi ve saygıyla...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...