Ana içeriğe atla

KORKU

    Küçük küçük adımlarla uzak mesafeler katedilir.Varılan her yer insanda bu yeni yerleri tanımanın heyacanını yaşatırken ürküleride beraberinde getirir.Bilinmeyen hep fethedilmek istenir,korkulurda bu bilinmeyenden.İlk korkumu köyümde bir bilinmeyenle karşı karşıya geldiğim zaman yaşadım.Köyümüz konumu itibarıyla Soğla Gölüne yakın.Göle yakın bu bölgede köy insanı yaşamını toprağı ekip biçerek ve hayvan besleyerek sürdürür.Soğla Gölü belirli zamanlarda çekilir,bu çekilimle oradaki topraklar çok verimli ve hamuslu bir hale dönüşür.Sadece bizim köy değil civardaki tüm köyler gölün bu çekilimiyle bu verimli ve hamuslu hale dönüşen toprakları ekip biçerler,genelindede Nohut ekerler.Köylü hasat zamanı Soğladaki kendine ait yerdeki nohutunu söker,harmanında ayrıştırarak ürününü ambarına atar.Nohut artık ambarda leblebi olmak üzere onları almaya gelen tacirleri bekler.Nohut ekin gibi oraklarla biçilmez.Bu işlem nohutun sararmaya yüz tutmasıyla elle sökülerek topraktan çıkarılır.Desteler yapılarak çiftçinin iş durumuna göre ayrılan zaman içerisinde dirgenlerle kaldırılılarak ama at arabası ama kağnılarla harman yerine götürülür.Nohutun işlenmesi,yani sökülmesi burada çok basit bir anlatım gibi düşünülsede aslında öyle değildir.Nohut kendine has tuzlu bir bitki özelliği taşıdığı için söküm yapılırken topraktan çekilmesi güç gerektirdiğinden saplarından tutulup çekilirken avuçlarıyın içlerini ve parmak aralarını kavlatır.Bazılarınız iş eldiveni ne güne duruyor düşüncesini taşıyabilir.İşte o zaman şimdi içinde bulunulan bu zaman değildir.Köylünün pantolonundan bir iplik çeksen kırk yamanın döküleceği,parayı hiç kimsenin bilmediği zamandır bu anlattığım yazıya döktüğüm zaman.Öküzlerle harmanın kalktığı zamandır.Atla harman kaldıran tek tük kişiler köyde durumu iyi olan zenginler listesine girenlerdir.Eşekle sürenlerde vardır,bunlarda çok çook yoksul olanlardır.Köyümüzün camisinin önünde bir meydan vardır,bu meydanın ortasındada taştan bir bulgur dibeği.Köylü kışlık yiyeceği bulgurluk ayırdığı buğdayını yıkar,kıldan örülmüş kilimlere sererek kurutur sonra bu dibekde ağaçtan yapılmış tokmaklarla döğerek bulgura dönüştürür.Bulgur döğülmediği zamanlar biz çocuklar bu dibek taşının üzerine çıkarak yahutta içine girerek vakit geçirir oyunlar oynarız.İşte böyle bir gün oyun oynadığım tüm arkadaşlarım bağırarak kaçıştılar.Ben kaçmaya fırsat bulamadım.Gök gürültüsünü andıran şimşeklerden daha korkunç ses çıkartan kocaman o zamanlar dağ gibi diyeceğim bir cisim bir kütle bana yani meydandaki dibeğin olduğu yere doğru geliyor.Aklım çıktı,bedenimden vücudumun tüm kanları çekildi,kalbim bir davulun sesinden daha fazla gümbürdeyerek atıyor.Dibek taşının üstünde korkudan ölüyorum.Bu kütle hır hır sesleriyle yanımdan geçti gitti.Terlemişim ölmüşüm sesinden ürkmüşüm.Sonradan öğrendikki bu köye nohut toplamaya gelen tacirlerin Tomafiliymiş.Yaşantımın hiç unutamayacağım şimdi aklıma geldikçe dudaklarımın kıvrılarak tebessüme dönüştüğü en önemli olaylarından biri.Tomafili ilk böyle gördükten sonra,nohutunu satan bir köylünün nohut yüklemek için ambarının önünde çalışmaz durmuş vaziyetteyken yanına korka korka yaklaşıp ilk dokunuşlarımızı düşünüyorum.Ateşe değer gibi heyecanla dokunup çekme ve sonra yavaş yavaş elimizi hiç çekmeden uzun dokunuşlar sürdürmeler ve arkasından tozlu köy yollarında çalışır vaziyette yürürken çıkardığı tozların arasında bölelenerek evde yiyeceğimiz dayağa bile aldırmadan yuvarlanmalarımız yaşantımın en haz duyduğum anılarım arasındadır.11/Mayıs-2014  Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...