Hayatımın geçen zamanlarını hep sokakları süpüren,kırlardaki otları savuran,tüm ağaçları ora bura sallayan rüzgarlara benzetirim.Rüzgarlar bazen ılık,bazense soğuk eserler.Hayatımızda bizi çok etkileyen şarkılar olmuştur.bunları dinlerken duygulanmış aynı zamandada onları dillerden düşürmemişizdir.Ben Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar türküsünü radyodan o yıllarda çok kez duyup dinlemişiliğimin yanı sıra Bozkır'da sonyaz mahallemizde ilk akşamın başlamasıyla evlerinin önünde söyleyen biraz kaçık olduğunu düşündüğümüz abladan duyardım.Benim çocukluğumda bu bizden çok büyük ablanın isim vermeyeceğim hüzünlenen duygusal anısına şahit olmuş,bu türküyü yaşantımın değişik yerlerinde geçen sürelerde her duyuşumda buruk bir şekilde ne olduğunu bir daha hiç bilmediğim bu ablanın o zamanlarki hüzünlü halini hatıramda defalarca yad etmişimdir.Almanya iş kapısı olmadan evvel maddi durumu iyi olmayan köy gençleri belirli bir yaşa geldikleri zaman yahutta askerlik hizmetlerini ifa ettikten sonra gurbet eller olarak bilinen İstanbul'a para kazanmak için çalışmaya giderlerdi.Bunların İstanbul'a gidişleri ayrı bir hüzün,oradaki yaşamları ise ayrı bir çile ve dertti.Giden oralarda nasıl bir yaşam ve hayat sürdürür az çok bilinir ama köyde kalıpta gidemeyler ise hep onlara gıpta eder imrenirlerdi.İstanbul gurbeti öyle tahta valize 3-4 giyecek koyup otobüse binip hareket etmenle saltanat sürüp bir elin yağda bir elin balda ömür sürdüreceğin bir yer değildi.Oralarda ne zorluklar vardı.Hamallık,kapıcılık yapacak,sokaklarda zabıtaların önünde iteklediğin üstü zerzevat dolu tabla arabasıyla belediye zabıtalarının kovalamalarına maruz kalarak bazen tabana kuvvet kaçmalarla geçen bir yaşam sürdürecektin.Dışarılarda üç tekerlekli tablali denilen arabalarla öte beri satarak seyyarlık yapan kişileri az çok hepimiz biliriz.Arkasından yokuşlarda iterek sokak sokak dolaşılan bu arabalardan bir araba satın alabilirsen,bu demektirki hizmetkarlık yapmayıp bir nevi kendi kendiyin efendisi olmak adına diğer durumdaki zor şartlar altında çalışanlardan durumun biraz daha iyi olacaktır ama bu şekil bir arabayla satıcılık yapmak hiçde kolay olmayan zorluklarda yaşayabilirsin.Bu arabalarla zabıtalar tarafından yakalanırsan bayağı o zamanlar değerlendirmesine göre hatırı sayılır meblağ ödediğin bu arabaya el konulma olayını yaşamanda her an kaçınılmazdır.Kaldığın yerler bir kaç hemşehri bir araya gelerek kirasına ortak olunan harebe yerler yahutta rutubetin hiç eksik olmadığı izbelerdir.İstanbul çok güzel bir kız gibidir.Bilen bilmeyen herkeslerin yüreklerinde bir sevdadır.Galatasıyla,Yeşilçamıyla,Emirganıyla,Suadiyesi,Floryasıyla bir giz gibi çeker Anadolu gençlerini kadın görünümündeki cazibeli göğsüne.İşte köyümüzden para kazanmak için İstanbul gurbetlerine giden,Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar türküsüyle acıların en zifirini yüreğinde hissederek söyleyen abladan dinlediğim türkünün sahibinin nişanlısıda vardır.Bu ablanın nişanlısı iş dönümü kaldıkları izbede arkadaşlarıyla nöbetleşe yaptıkları yemek yapma sırası kendisine geldiği zaman erkenden arkadaşlarından önce eve gider.Gazocağında yemek pişirirken gaz ocağı patlamasıyla yangın çıkar ve izbeden kaçamayıp yanarak hayata veda eder.Acı haber tez duyulur derler,çabucak ulaşır köylük yere.Bu duyumla radyoda söylenen türkü Fırat Kenarında Yüzen kayıklardır.Sonrasında ben çocukken bilmeziyle hiç bir anlam veremediğim onun ağlamaklı hüzünlü bu türküyü söylerkenki anının yıllar sonra nişanlısını kaybettiği bu kazadan dolayı söylediğini öğreniyor ve anlıyorum.Evet hayat hiç durmamacasına esen.bazen ılık,bazense soğuk rüzgarlar gibidir.Her akşam gelişi Bozkır'da mahallemde söylenen Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar türküsüyle bu ablanın buruk bir hatırlanışıdır..16/Haziran-2014 Şerafettin Sorkun/Anamur'dan
Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...
Yorumlar
Yorum Gönder