Ana içeriğe atla

BİR DAHA ESME RÜZGAR

    Türk sanat musukisinin değerli seslerinden Sevim Şengül hanımefendinin "Bir Daha Esme Rüzgar Kırdın Aşk Dallarımı" adlı şarkılarını teknolojinin bizlere sunduğu imkanlardan dolayı sıklıkça you tube kanallarından dinlediğim olur.Benim şarkılar ve türküler gönlümün merdivenlerinin en üst basamaklarında kloserleşmiş dosyalar gibi yer tutarlar.Allah bana ses ve müzik aletlerini çalma yeteneğini kıyısından köşesinden hiç vermemiş ama hastalık derecesinde müziğe olan tutkuyu ve dinlemeyi,yağmurları yaşam olsun babında yer küreye serpiştirdiği gibi yağmur suları çokluğunda ruh perdelerime serpem serpem serpiştirmiştir.Bozkır'lı olupta "Aslan Mustafam" türküsünü nerede olursa olsun duyduğu zaman tahta kaşıkları eline alıp köçeklik yapmak isteyen,aklından geçirmeyen olmuşmudur acaba?Bozkır her ne kadar suları sert,insanları mert olarak bilinen bir belde olarak nam salmış isede Türkülerin dinlendiği,bu dinlenmelerle köçekliğe dönüşen insan yapılarıyla da ünlenerek evrenselleşmiştir.Nedendir Bozkır insanının duygusal,içli bir o kadarda sanata olan tutkunluğu?.Bozkır da zor şartlarla sürdürülen bir hayat vardır.Her doğan çocuk Bozkır coğrafyasını bir damlada olsa gün gün daha fazla artırmaktadır.Bu artışla meydana gelen daraltma Bozkır insanının ekmek paralarını kazanmak,oralarda tutunabilmek adına gurbet ellere yol almasını gerektirir.Gurbet eller zordur,buralarda ekmeğini katık olsun diye tuza banar ,bu şekil karnını doyurur ve çalışmanın zuhur ettiği yorgunluklardan yatağına bile gitmeden olduğun yerde yatar,uyur kalırsın.Bu şartlar seni gurbet ellerin üzerindeki bıraktığı etkiyle geride bıraktığın sevdiklerini hasretlerle anmalara götürür.Türküye dökersin sonra bu özlemlerini.Bir saz sesi duyduğun zaman içinden bir şeylerin eksildiğini,kopup gittiğini hisseder duygulara boğulursun.Konya'da lise yıllarımda çok iyi hatırlarım muhacir pazarının kahvelerinin bir ara çok olduğu kısmında zavlağın meyhanesi vardı.Bu meyhanede ikindi üzerleri akşamcıların yavaştan yavaştan meyhaneye doğru aktığı saatlere yakın dışarıya takılmış apörlelerden içerdeki pikapa daha çok şimdilerde rahmetli olup hayatta olmayan Sevim Şengül hanımefendinin "Bir daha esme rüzgar" adlı şarkısı defalarca koyulur ve ben bu şarkıyı orada dinlemek için okul bitiminde sıklıkla o meyhanenin karşısındaki Ahırlı'lı Ahmet ağanın kahvesine gider,dışarıya bir sandalye atarak Sevim Şengül'ün billur gibi sesinden dinlediğim bu şarkıyla rahatladığımı hissederdim.                                                          Bir zamanlar İstanbul'du gurbet;Buralara gidenlere  yakı oldu hemen hemen tüm türküler,Sirkeci,Eminönü,Unkapanı,Beyoğlu hey gözünü sevdiğim İstanbul.Köy delikanlılarının hangisi tahta valizini hazırlayıp çığlık çığlığa,acı acı düdükleri öten kara trenlere binip sana koşarak,sende umutlar aramadı?.Anadolu da İstanbul seferi yapan şehirler arası çalışan otobüsler ne zaman sana boş geldi.Bu gençler Haydarpaşa Garında,Topkapıda,Haremde sana ayak basılmasıyla bir korku ve ürkü yaşamadı?.Bu korku kimsesizlik,yokluk,gariplik parasızlık korkularıydı.Köyünden artan nüfusla paylaşılan ekmeğin yetmemesiydi köy gençlerinin sana koşup gelmelerinin acı gerçeği.Bıkkınlık değildi,usanç vede tekdüze monoton yaşamışlık hiç değildi.Kim bırakır giderki kap karanlık geceler boşluğu gibi ne olduğu belli olmayan bilinmeyenlere.Taşı toprağı altın deyip kaç köy delikanlısı bu kentte umut aramadı?.Bu gitmelerle köylerde yavuklularını bekleyen genç kızların hiç gelinmeden bile gizemli bir şekilde hayallerini süsledin,onların sevdiklerini aldığın için öfkelerinin bedeli oldun ama yinede sevildin.İşte bu gurbetlerde aşırı sevilmenden dolayı Anadolu'dan sana koşup,sana gelip,seni istila edip hak etmediğin herkesleri yutacak korkunç bir kalabalığa boğmuşlar.Gizemin bir tutku gibi insanları çekerken tutunamayanlara da kabuslar olmuşsun.Tutunamamak zordur,evsizlik,sokaklarda yatıp kalkmalarzordur.Kimseleri sana geldikleri saflıklarıyla geri veremiyorsun.Bu yüzden hiç durmamacasına es rüzgar,sil süpür her şeyleri.Es rüzgar es,sen kimseyi dinleme es.Esmezsen sesini duymazsam ağaçların hışırtılarının ruhuma verdiği süküneti hissedemem,yaprakların dökülüşlerinden haberim olmaz.Savaş çığlıkları atan,sömürü düşüncesinde olan insanlar bu Dünyadan silinip gitmezler.Eski sömürücüler gitsinler,bir daha gelmemek üzere gitsinler,yeni insanlar gelsin birbirlerini sömürmesinler,Es eski es.Evreni bu sömürücü zihniyetlerden kurtarsınlar.5/Mayıs-2020   Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...