Ana içeriğe atla

SON MODEL ARAÇ TUTKUNLUKLARIMIZ

    Günümüzde insanını genciyle kadınıyla erkeğiyle yaşlısıyla en fazla etkileyen kavramlardan birininde model model arabaların olduğunu söylemek sanırım yanlış bir düşünce olmaz.Evet teknolojinin biz insanlara katttığı en büyük armağanlardan birisi olarak hayatlarımızda yer işgal eden arabalar artık sadece araba olmaktan ziyade marka olarakda biz insanları sarıp sarmalayıp etkileri altına almışlardır.Sanayileşmenin başlayıp KİT kuruluşlarının ağırlıklı olduğu evrelerde insanlar işlerine;konumlarına göre,toplu taşıma araçları,yayan yapıldak yada işverenin sağladığı servislerle giderlerdi.İşçi kesiminin ağırlıklı olduğu sanayii bölgelerinde(İskenderun Demir Çelik,Zonguldak Kömür İşletmeleri,Etibank'ın işletmeleri,Şeker Fabrikaları,Karayolları,DSİ ve YSE çalışanları gibi işletmeler)sadece ve sadece ulaşım için ağırlıklı olarak bu kesim insanlarının bisikletlerine ayrılmış adına bisiklet park yerleri diyelim.Bu bisiklet park yerlerinde,çalışan kesimin işe en önemli ulaşım araçlarından biri bisikletlerle gidip gelmelerdi.Bu bisiklet park yerlerine neredeyse geç kalınırsa bisiklet koyacak yer bile bulunamazdı.Günümüzde bu işletmelerin ülkemizde emperyalist ülkelerin şeffafleşin adı altında hin oğlu hinlik taşıyan düşüncelerinin meydana getirdiği politikalarla çoğunu kendi ellerimizle kapattık yada özelleştirdik.Üniversite,hastane gibi kurumların çalışanları bu kurumların park yerlerini işe gidiş ve gelişlerinde bisikletlerle değilde son model vasıtalarla doldurmuş vaziyetteler.Servisleri ve toplu ulaşım araçlarını kimse benimseyip bu araçlara binerek işe gidip gelmeler nerdeyse yok denecek kadar azaldığından ve bu yüzden çoğu kurumlar kurum çalışanlarına tahsis ettikleri servisleri kaldırdılar.Konya'daki Selçuk Üniversitesi Alaeddin Keykubat Yerleşkesi,bildiğim Bursa Uludağ üniversitesi Yerleşkesi gibi şehrin merkezinden 25 km.kadar uzak mesafelerde.Bu yerleşkeye akademisyen kadrosundan tutunda memurlarına,çalışan çaycılarına,müstahdemlerine,taşeron işçilerine ve hatta okuyan öğrencilerine kadar herkes özel arabalarıyla işe gelip gitmekte.Bu arabalar 4 tekeri olsunda araba beni götürüp getirsin düşüncelerini nerdeyse yerin yedi kat altına gömüp yok eder bir ispatı geçerli kıldırırcasına hatırı sayılır pahalı markaların çokluğuyla dikkatleri çekmekte.Vatandaşlarımızın kendisine hava desibel ölçütlerinin yüksekliğini meydana çıkarır bir vaziyetlere büründürürcesine arabalar çok pahalı markalar olarak göze çarpsada işe her giren ödeyeceğini yahut ödeyemeyeceğini düşünmeksizin banka kredileriyle bu egolarını yenilip pahalı arabalar için gözlerini budaklardan sakınmamacasına krediler çekip bu araçları alabiliyorlar.Havadan para kazanan devlet imkanlarını eline geçiren siyasetçiler ve onların çocuklarına diyeceğim bir şey yok.Bizim vatandaşlarımız bu kesim insanlar kendilerini soysalar soğana çevirseler aç açık bırakıp üstsüz başsız bıraksalarda onlara inatlaşırcasına oy vermeye devam ediyorlar.Bende bu yüzden onların hakları deyip eleştirmelere bile gerek görmüyorum.Gelelim konuyu dağıtmadan ana temaya.Mesela ülkemizde görülmeyen PORSCHE marka araçlarıda çoklca trafikte görür hallere geldiğimizide belirteyim.Geçenlerde Selçuk Üniversitesi Alaeddin Keykubat yerleşkesinde bir olaya tanık oldum.Öğrenci kızlar park etmiş vaziyetteki PORSCHE marka bir aracın önünde sırasıyla birbirlerinin cep telefonlarından pozlar verip resimlerini alıyorlar yani fotoğraflarını çekiyorlar.Gencinden yaşlısına,kadınından erkeğine kadar hava desibel ölçütleri çok yüksek bir halk yapısına sahip olduğumuzdan bu duruma şahit olunca gayri-ihtiayari gülümsedim.İnsan neler neler istiyor,yaşadıkça gönlünden neler neler geçiriyor.Bu yerleşke çok büyük alanı olan bir yerleşke olmasına rağmen mevzuu ettiğim her kesimin işe,okumaya,okutmaya özel araçlarıyla geldiğinden neredeyse bu araçlardan dolayı adım atacak yer kalmamış bir hallere bürünmüştür.Bu birbirlerinin resimlerini alan öğrenci kızlar hemen ellerindeki telefonlarla PORSCHE marka aracın önündeki pozlarını anında yakın çevrelerine gönderim yapacaklar.Eskilerde çok iyi hatırlıyorum yeni elbiseler giymiş biri için "Faça 1500"diye halk arasında alaycı bir tabir mevzuu edilir kişiyi havalandırırlardı,zira kişilerin öyle yeni takım taslak giyinme yapacak şekilde imkanları el vermez bu yüzden her ne renk olursa olsun yeni giysisi olanlara lacivertleri giymişsin diye çok itibar edilirdi çünkü yeni giysi giymek bir varsıllık belirtisiydi.Akıp gidiyoruz zaman içinde.Ermenek'te kömür ocağında bir facia olması nedeniyle kömür ocağı çökmesi faciasında hayatlarını kaybeden işçilerimizden birisinin yaşlı babası gazetecilerin sorularına bu ocakta göçük altında kalan oğlunun yasını tutar halde yapılan bir röportajda giydiği lastik ayakkabılarından bir tanesinin yırtıklığını saklamak için sağlam olan ayakkabılı ayağıyla yırtık ayakkabılı ayağını örtmesi pozunu yazılı ve görsel medyadan tüm Türkiye görmüş bu duruma yüreklerimiz burkulmuştu.Öte yandan sistemin bilmem ne bakanlarından bir tanesi kolundaki 700 bin TL.lik bir saat için pişkince saatlerden çok hoşlandığını ve bu yüzden pahalı saat koleksiyonu yaptığını yine görsel medyadan ifadeler edebiliyordu.Meğer bu saatler tüyü bitmemiş yetimin haklarını bimem ne bakanının halkın kendisine refah seviyemizi yükselt diye oy vererek oraya getirmesiyle verilen devlet imkanlarının çarklarının kendisine yönlendirilmesiymiş.Alalalım en lüks arabaları araç gereçleri,bunların önünde pozlar verip mutlu kahkahalar atalım ama hep birlikte.Birilerimiz yırtık lastik ayakakbılar giyerken birilerimiz kürk mantolu madonna misali saltanatlar sürmesin...Amma ve amma vatandaşımız deveye diken misali kendine göre bir oy veriş anlayışı var ve oy veriyor yapacak diyecek hiçbir şey olmadığı gibi zenginimiz fakirimiz hiç bir kimse bisikletle işe gidip gelmemektedir.   Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...