Ana içeriğe atla

BİR PANTOLONLA


    Güne müzik dinleyerek başlamakmı,yürüyüş yada spor yaparakmı yoksa sizi zorunlu kılmayan bir yaşamınız varda yataktan istemeyerek kalkıp bahçenizde ufak tefek çapa işleriyle uğraşmakmı istersiniz diye bir soru yöneltilse,bu kişilerden kişilere değişir ama benim ve bir çok kişinin cevapları müzik dinleyerek başlamak olur.İnsanların sosyal hayatlarını edindikleri meslekleri belirler.Ayaklarınızın üzerinde durabilmek,ona buna muhtaç olmamak için hayatınızı idame ettirmek,para kazanmak zorundasınız.Paranın azıda çoğuda kimseye 
yetmiyor hele hele bizim toplumumuzda hiç bir ferdi memnun etmiyor.Bir pantolonla orta 1,orta 2 ve orta 3 tahsil hayatımı tamamladığımı bilirim.Babam köy enstütileri mezunu bir köy öğretmeni olarak başladığı hayatında tüm zorluklarla mücadeleler edip,kahramanca karşı koyarak,bu zorlukların üstesinden gelmiş,birbirlerimizle aramızda yaş farkları fazla olmayan 6 çocuğunu bu günlere kadar getirebilmiştir.Ben buğday tarlalarını,buğdayların oraklarla işlendiği evreleri gören,harmanda bunları hayvanların çektiği dövenlerle samanından deneye ayırmaları yaşayan bir köy çocuğuyum.Bu yüzdendir tarlalarda yeşili gördüğüm zaman meydana gelen sevinçlerim.Yeşilin tarlalarda sarıya dönüşüp ekin olmasıyla coşkularım had sahfalardadır.Ortaokulu Adana/Kozan'da okumuştum.Kozan fakirlerin olduğu kadar zenginlerinde çoğunlukta olduğu bir beldeydi.Ortaokul 1.sınıfta bana alınan kahve rengindeki hem kışlık hemde yazlık giyilebilen bir pantolonla (Trevire kumaş) 2. ve 3. sınıflara geçişlerimde boyumun uzamasıyla paçalarından uzatılmış,bu uzatılmayla ütü yerleride belirgenleşince,bu ütülü yerin arkadaşlarım tarafından görülüp aynı pantolonu giyip duruyor,başka pantolonu yok düşünceleri taşıyacaklarından,teneffüslere çıkamaz olmuştum.Hey gidi günler hey...O zamanlarda demekki insanlarda koyuların koyusu içlere işleyip hasarlara neden bile olabilecek bir gurur varmış.Şimdilerde aklıma geliyorda buruk bir hüzün yaşatmasına rağmen gereksiz bir gururmuş düşüncelerini taşıyorum ve yine şimdilerde okumak için donla gidilmesi gerekiyorsa başım dik kimselerede aldırmadan gider okurdum diyorum.Niyemi?çalmıyorum çırpmıyorum birilerinin haklarını gasp etmiyorum yüreğimle bileğimle bana dürüstçe kazanılarak getirilen hak edilir bir emeğin ürününün imkanları dahilinde hayata tutunmaya çalışıyorum.Evet köy çocuğuyum.Ben sarı inekleri,al atları,boz eşekleri,kırmızı ibikli horozları,kınalı tavukları,üzüm bağlarını ve güzün bu bağların bozumlarını yaşayıp,gören birileri olarak,şehirlerde beton yığınlarının arasında beni mutlu göremezsiniz.Ben oraklarla ekin işlerken tozalı gelin türkülerini yorgunlukla efkara gelip söyleyen çalışan bir kişinin sesinden duymuş biri olarak bir pop şarkısını bir gazete kağıdı gibi içime dürüp büküp soksanız sevdiremezsiniz.İşte bundandır türkülere boynumun bükük oluşu,bundandır onları her duyuşumda gözlerimin ıslanışı.5/Mayıs-2020 Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...