Ana içeriğe atla

İSTANBUL'un KIZLARI






   
Yoksul insanların tavanlarını tutacak direkleri payandaları yoktur.Bir umuda koşarlar yaşamlarının sersefil geçen çıkmazlarında.Eşyaları yoktur bu yüzden göçleri kolaydır.Göç;kuşlar gibi uçuvermektir sılalarından ne olduklarını bilemeyecekleri bir başka kente.Anadolu insanı yıllar yılı taşı toprağı altındır diye ama kara trenlerle ama otobüslerle dolduruvermiştir rüyalar ülkesi güzel İstanbul'u.İstanbul güzeldir,güzel olduğu için nazlıdırda,nazlı olduğu kadarda çetindir yamaçları,yokuşlarıyla zordur.İstanbul elde edilmesi,fethedilmesi zor bir kadın gibidir.Ne sevdalar yaşanmıştır bu kentte.Anadolu insanına yeşilçam sinemasıyla bu kent öğretmiştir aşkı sevdayı.Bu yüzden İstanbul'un kızları tüm Anadolu bekar erkeklerinin rüyalarında hayallerinde yaşattıkları bir isteridir.İstanbul'un kızları kibardır,zariftir,baş döndürecek kadarda güzellikleri vardır.Onların tutkuları sevdaları yürektendir.Görmediği bu güzelliklere aşık olmak için çıkmıştır yollara Anadolu'nun yağız delikanlıları.Aşkı kim inkar edebilirki,kim görmezden gelip aşka umursuz davranabilirki?Aşk yeryüzünde yaşayan tüm canlıların,bitkilerin haricinde var olduğu gerçek olan diğer bir yaşayan,soluk alıp veren subjektif bir canlısıdır.Onun varlığını hissetmeyen,kabül etmeyen sobalarda yakılan meşe odunlarından başka bir şey değildir,sadece bir kütüktür.Yıllar yıllar önce köyümüzdende İstanbul güzelliğine uçup giden köy gençlerimiz,köyde toprağı olmadığından tebdilihava yapan ailelerimiz oldu.İlkbaharda gelen,Sonbaharda giden ve yavrularını büyütüp uçup giden göçmen kuşlar misali uçup gittiler güzel İstanbul'a.Kimileri ara ara döndü kimileri ise hiç gelmediler ve nesiller değiştikçe büyüdükçe unutulup gidildiler.Sonra Anadolu'daki şehirlerde büyüdü liselerin haricinde ortaokulları köylerine yakın ilçelerde bitiren ve daha çok bu okullardan mezun olan köy gençlerinin itibar ettiği meslek liseleri bu büyüyen şehirlerimizdede açılmaya başladı.Bu okullara kayıt olanlardan biride teyzeoğlum Mehmet Demir'dir.Mehmet'e rahmetli enişte okula fazla yakın olmayan şimdi şehrin merkezinde kalan Aksinne Mahallesinden bir giriş ve girişle birlikte bir tek odası olan mülk sahibinin kira getirsin amacıyla hemen yanına kondurduğu plansız müştemilat gibi düşünülebilen bir ev tutmuştu.Köyden bazı gıdalarla destekli diğer ihtiyaçları çarşı pazardan temin edilecek bu evde Teyzeoğlu talebelik yaşamını sürdürken bizde ara sıra yanına uğrar o günkü yaş evrelerimizde ilgi alanımıza giren konulardan sohbetler ederdik.Bir gün rahmetli Osman enişte köyden bize geldi.Mehmet'in evini ben kendi başıma bulamam birlikte gidelim bende iyice öğrenmiş olayım dedi.O zamanlar bilene kolay olan ama bilmeyene bir kaç defa gidilip gelinmeden öğrenilmesi zor olan Aksinne mahallesinin oradaki Çocuk Yuvasının arkasındaki sokaklardan Mehmet'in eve doğru Osman enişteyle yürümeye başladık.Bizim oturduğumuz Öğretmenevleri mahallesiyle 1-1,5 km.falan uzaklığı vardı.Nihayet eve vardık.Evin penceresi alçakça ve caddeye bakar vaziyette idi.Dışarı ışığıyla pencereden evin içi görünmemesine rağmen yinede hafif kıpırdanır gibi yansıyan gölgeler görebildik.Kapı vurulmadan açıldı.Teyzeoğlu yanında simaen tanıdığım ama ismini hatırlayamadığım biriyle kapıda göründü.Mehmet hoşgeldin Baba diyerek Babasının elini öpünce o simaen tanıdığım Mehmet'le benden yaşça bir kaç sene daha büyük olan şahısta hoşgeldin dayı diyerek eniştenin elini öptü.Benlede tokalaştıktan sonra biz hole girmişken oda kapısı açıldı,bizim Konya taraflarını andırır kıyafetlere uymayan  bir hanım gülümseyerek bizlere hoşgeldiniz dedi.Enişte genç bayana soğuk bir şekilde hoşbulduk dercesine başını salladı,ağzından tek bir kelime çıkmadı.İçeri geçtik oturduk,Mehmet'le simaen tanıdığım şahıs eniştenin suratını asıp hiç konuşmaması üzerine bir suçluluk hissine kapılmışlardı.Kadın ben çay yapayım diye holde kaldı,tatsız durumdan hiç konuşulmamasından sıkılarak kurtulmak adına öbür şahısta bende yardım edeyim deyip hole çıktı.Enişte sormadan Mehmet babasına köye geçecekler bana uğradılar dedi.Enişte bu izahata da sessiz kaldı.Sessiz geçen bir yarım saatten sonra çaylar geldi,içildi,çaylar içilirken kadın yine holde bekledi.Enişte bana gidelim manasına işaret etti,kalktık.Mehmet belkide böyle bir durumda hayatının en zor anlarını yaşıyordu.Biz kapıdan çıkıp giderken Mehmet ayakkabılarını giyip bizim yürüdüğümüz istikamete doğru bizle yürümeye başladı.Beraber yürürken enişte Mehmede sen geri dön,onlarda hemen gitsinler dedi.Ben eniştenin akrabalarını fazla tanımıyorum ama köylük yerde herkes daha çok küçükler büyüklerine hörmet olsun diye dayı yahut emmi diye hitap ederler.Simaen tanıdığım yabancının enişteye dayı demesi akrabalığından değil bu tür gelenekten dolayıdır.Olayı sonradan enine boyuna öğrendiğim zaman çok çok üzüldüm.Simaen tanıdığım kişi köyden çok çok eskilerde tutunabilmek kendisine bir gelecek aramak için İstanbul'a göç edip giden kimsesizlerden biriymiş.İstanbul'da yıllar yıllar sonra kendisine gönül verip gelen ve karısı olan bir İstanbul kızıyla köyüne dönüp eşine doğup büyüdüğü köyünü göstermek için gelmek istemiş.Mehmet'le mektuplaşıyorlarmış,Mehmet onları daha evvelden aldığı mektup üzerine garajda karşılayarak misafir etmiş.Köye gitmeden evvel çok düşünmüşler.Böyle etekli tırnakları ojeli modern giyimli bir bayan eniştenin yadırgadığı gibi köyde yadırganma durumunu yaşar düşüncesiyle bu değer yargıları doğrultusunda verilen bir kararla köyüne hiç uğramadan gerisin geri İstanbul'a dönmüşler.Düşünüyorumda karşıt cinsi sadece çeşme başlarında yahutta su doldurduktan sonra dönerlerken ayıp olacak diyede birbirlerini göz uçlarıyla gizlice bakar-kör gözlerini kaçırmalalarla izleyerek görebilen köy erkekleri evlenecekleri bayanları sadece ve sadece Annelerinin görüp onların seçimleriyle izdivaç yapabiliyorlardı.Bir genç kızın cemalini görmek çok zordu.Anneler kim iyi iş tutarsa onları gelin adayı olarak seçiyorlar,oğullarına eş,kendilerine yardımcı alıyorlardı.Şimdiki bizim çıtkırıldım kızlar o zamanlar böyle bir durumla karşı karşıya kalsalar ömür boyu ölesiye evlenme şansları olamazdı.İşte böyleydi Anadolu'da KADIN.Her ne kadar Büyük Atatürk 1933 lerde kadınlara hiç bir ülkenin vermediği eşit hak ve özgürlükleri vermişsede adet gelenek ve görenekler toplum tarafından kadını Büyük Atamızın vermiş olduğu bu haklardan mahrum etmiştir.Günümüzde kadınların erkeklere izdivaç teklif etme,erkeklerin kızların peşinden gitme geleneğinin nerdeyse raflara kaldırılıp,kadınlarında sevdiği beğendiği erkeğin peşinden gitme,arkadaşlık teklif edebilme imtiyazlarına sahip olacak durumlara gelinmiş olduğu görülürse yadırgamamak ve şaşmamak gerekir.Anadolu insanlarını sosyalleştiren kadının peçeden şalvardan kurtulmasını sağlayan İstanbul'un Rum kültürünün İstanbul halkımızla ortak devam eden komşuluklarında,sosyal münasebet ve ilişkilerinde onların serbest görsellerinin,yaşam biçimlerinin bizim insanlarımıza da yansımalarıyla İstanbul kızlarımızın serbestliği Yeşilçam sinemamızdan bütün Anadolu'ya yayılmış asri düşünce ve görüşlerde olan Anadolu insanlarımızı İstanbul'a göçlere zaruri kılmıştır.Öyle sanıldığı gibi Anadolu'daki kırsal kesim  insan yapılarımızın "İstanbulun kızları,artisliktir pozları"şeklindeki alayımsı iş bilmez ve yapamaz bakış açıları,görüşleri,tutum ve davranışları katı olsada,kadının uygar,modern,kendi varlıklarını katı erkek egemenliğine kabül ettirmeleri,medeniyetin başşehri İstanbul'un kızları sayesinde olmuştur.31/Aralık-2016   Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...