Ana içeriğe atla

BOZKIR'da KAYIP KIZ AYLA


    Her mevsim bizleri etki alanına alıp,etki alanındaki şartlarına göre hayatın içinde bir faaliyete yönlendirip,orada bir görev belirliyor.Yaşarken gözünüzle gördükleriniz,uykuya yatarkende kafanızdan geçirdikleriniz oluyor.Yorgunsanız çok çabuk uyuyorsunuz,değilseniz dalıp gitmeler geç zamanları alıyor.Sonyazda benim dünyamda hep oyunlar var,bu oyunlar,Bozkır'ın çarşısında akşamın olmasını hiç istemeden sürgit devam ederken,beni kazma kürek çalışan bir işçinin yoruluşu kadar yorduğundan,ilk akşamdan evde yemeğimi yememle olduğum bir yerde uykuya dalışım çocukluk yıllarımda belirgin anılar olarak hep hatırlanmış,hiç unutulmamıştır.Evin neresinde kıvrılırsam kıvrılayım,sabahleyin uyanışlarım hep yatakta olmuştur.O zamanlar yattığım yeri bilen kişi olarak akşam evin bir köşesinde kıvrılıp uyumumla beni yatağa Anamın kucaklayıp götürdüğü algısını henüz kavrayacak yaşta değildim.Bir sabah güm güm vuran bir davul sesiyle uyandım.Yataktan fırlayıp pencereye koşuşumla korkmadım,sinmedim desem yalan olur.Sırık gibi uzun boylu bir adam,avurtları ve gözleri içine çekilmiş,boynunda bir heybe ve yine boynunda bir ip,ipi ucundan tutan biri var ve güm güm bizim evin önünde davula vuruyor,o vurdukça hem adamın görünümüyle meydana gelen benim üzerimde bıraktığı ürküden hemde davulunun çıkardığı sesten yüreğim ağzına gelecek şekilde korkuyorum.Anam bir sahan içerisindeki bulguru evin önünde davul çalan bu adamın heybesine döktü,ipi çeken kişiyle birlikte başka evlere doğru yine güm güm davula vurarak uzaklaştılar.Onların gitmesiyle aşağı katta olan Anama koşup kim bunlar diye sordum.Anam Kuruçaylı Kör Durmuşali dedi.Önde iple çeken oğluymuş,ip onun pusulasıymış,bir yerlerde işleri bittiği zaman oğlu ipi çekiyor o da bu çekişlere göre yön belirleyip ardı sıra yürüyormuş.Kuruçay Bozkır'ın bizim köy istikametindeki küçük bir köyü.Kör Durmuşali çocukluğunda ağaçlardaki kuşların yuvalarına çıkar,bu yuvalardaki yavruları toplayarak gözlerini çöple çıkarırmış.İşte kuş yavrularının gözlerini bu şekil oyması yüzünden,Allah tarafından gözlerine karasu inip bu şekil bir cezaya müstahak görülmüş.Anam böyle anlattı.Bu anlatım belki banada kırda bayırda kuş peşinde koşmasın diye verilen bir korkuydu ama gerçektende çok etkili oldu.Bir daha kuş peşinde koşmayacağıma dair kendimce yeminler ettim.Ne zaman baharla birlikte otlar arasında beni türlü renkleriyle ve ötüşleriyle çok etkileyen kuşlar görsem Kör Durmuşali aklıma geldiğinden onları yakalayacağım diye arkalarından koşmalarımdan,sinmelerimden hemen vazgeçmişimdir.Günlerimiz mevsimine göre ya arık arasında yada çay kenarındaki camız çayırında oyun oynamakla geçer.Baharsa badem çağlaları beklentilerimiz ve takiplerimiz arasındadır.Daha golden ve starking elma cinsleri ülkemize gelmediğinden bahçelerde amasya ve osmanpaşa elma cinsleri vardır.Bu elmalarda taa ağustos sonlarına doğru yenebilirler.Çayın kenarında ama oltayla ama derin olmayan yerlerden iki kişinin uçlarından tuttukları bez parçalarıyla suyun içine perde yapılıp,balıklar içerisine girdiği zaman ise iki kişinin aynı anda kaldırmasıyla ve suyun bezden süzülmesiyle ardında kalan balıkları yakalamak ayrı bir zevktir.Bu balık yakalama işini büyükler dinamit patlatarak yaparlardı bu bütün irili ufaklı balıkların ölmesine neden olurdu.Bunu yasaklamışlardı,yasak olmasına rağmen gizliden gizliye yinede yapanlar oluyordu.Ayrıca Bozkır'ın kırlarında ve dağlarında sütlük denilen 30-40 cm.uzunluğunda küçük yaprakları olan ve koparıldığı zaman süt gibi sıvı çıkaran bir bitki vardı.Bu bitkilerden çokça toplayıp suyun içine atıldığı zaman balıklar bayılarak su yüzüne çıkıyor,rahatça su yüzünden bu bayılan balıkları toplayarak yakalanabiliniyordu.Bu yakalanış şeklide yasaklanmıştı fakat dinamitte olduğu gibi bu yöntemide gizli gizli uygulayanlar vardı.Arık arasından çarşıya gitmek Sonyaz mahallesinde oturan biz çocukların en hoşumuza giden tercihlerinden biriydi.Gündüzleri mevsim kış değilse arık arasını kullanırdık ama karanlık çökünce asla oradan gitmez anayol güzergahını izlerdik.Birgün camız çayırına çingenelerin geldiğini söylediler.Biz çocuklar çingenelerin yanına yanlarımızda büyüklerimiz yoksa kesinlikle gitmezdik.Onların bizi dağarcıklarına katıp kaçıracakları ve büyük şehirlerde dilendirecekleri öyle empoze edilmiştiki bu durum onlara karşı korku hissini senelerce taşımamıza neden olmuştur.Bir yaz günü arık arasından çarşıya gidiyorum,çingenelerin Camız çayırına konakladığınıda bildiğimden inşallah onlara rastlamam diyede dualar ediyorum.Nihayet çayın kenarındaki Bozkır'ın futbol maçlarının yapıldığı saha kenarına geldim.Sahanın kenarında evler olduğundan korkulacak durum kalmıyordu ve önümede hiçbir çingene çıkmamıştı.Sahanın aşağısına doğru kalan kısmında santraldan gelen ayrı bir su var,arık arasından gelindiği zaman bu suyun üstündeki küçük taş köprüden geçerek Bozkır'a girersiniz.Taşköprünün kenarında,aşağısında genelinde kazlar vardır.Bu kazların tıslamaları,saldırmalarıda beni korkutur hele bir bağırışları varki bu bağırışlardan ürkmemek korkmamak bir çocuk için çok ender olan durumlardan biridir.Yanınızda muhakkak bir büyük olması gerekir.Kazlar köprünün çaya yakın kısımında onları görebiliyorum.Ben ev kenarlarından sine sine kazlara görünmeden gideyim derken bir horozun uçarak enseme vurduğu dıdıklarla neye uğradığımı şaşırdım.Horoz tekrar taarruza geçmeden can havliyle köprüye doğru öyle koştumki ben koştukça onunda arkamdan,kaçarken yan gözle ona bakışımla bana koştuğunu görüyordum.Köprüyü nihayet geçtim ama madara olmuştum.Bir horoz bütün moralimi bozmuştu,çarşıda tüm günüm bu horozun saldırısıyla ve beni uğrattığı hezimetle sıkıntılı geçecekti.Kazlardan kurtulayım derken horozun saldırısına uğramıştım.Hamamı,sınıf arkadaşım Hüsnü'lerin(Gelibolu)evlerini geçtim.Atatürk ilkokulunun yanında önümden kafasında fotör,orta yaşlarda karabıyıklı bir çingene elinden tuttuğu çok güzel elbiseli,çok güzel benim yaşlarımda bir kız çocuğuyla yolun öbür tarafındaki açık karpuz-kavun,meyve satan bir sergiye doğru yürüdüler.Kız orada çingenenin elinden kurtulup bir salkım üzüm aldı.Çingene onun aldığı salkımın parasını verip benim geldiğim arık arasındaki istikamette olan camız çayırındaki çadırlarına doğru yürüyüp gittiler.Arkalarından bir süre bakakaldım.Çingeneler genelinde esmer tenli olurlar,çocukları bile pejmude bir kılıkta dolaşırlar.Bu çocuk bembeyaz,çok güzel ve aynı zamanda güzel giyimli biriydi.Bir kaç gün sonra bütün Türkiye genelinde herkeslerin o yıllarda gazetelerden okuyup öğrendiği ve bu öğrenmelerle çok iyi bildiği Ayla Kayboldu,Ayla'yı çingenelermi kaçırdı.Ayla'yı bulana büyük ödül var haberleri çalkantı halini alıp Türkiye'nin gündemine oturmuştu.Ayla İstanbul'da çok zengin bir ailenin kızıymış,aynı zamanda sinema oyuncusu Ayşecik'inde(Zeynep Değirmencioğlu)arkadaşıymış.Ayşecik'te Ayla için büyük para ödülü verecekmiş.Ülkede yazılı basının haberlerinden okunmasıyla gece ve gündüz bunlar konuşulur oldu.O zamanlar Polis teşkilatı olmadığından ülke genelindeki asayişi jandarma teşkilatı sağlıyordu.Yurdun her tarafındaki çingeneleri jandarma topluyor,Ayla'yı bulmak için sorgu sualler ediliyor hatta karakollarda falakalar çekiliyordu ama Ayla bir türlü bulunamıyordu.Şöyle bir şayia vardı,göya çingeneler "Verirmiyiz Ayla bizim en güzel kızımız,ölürüzde Ayla'yı vermeyiz" diyorlardı.Biz Çumra'ya göç ettik oradada yurt genelinde her taraflarda Ayla arandı.Kozan'a gittik Ayla arandı.Ayla bir daha asla bulunamadı,çingeneler gerçektende Ayla'yı vermediler.Hep kendi kendime sordum.Bozkır'da o çingeneyle rastladığım çocuk gerçekten Ayla'mıydı?Ben adım gibi Ayla olduğuna eminim..24/Mayıs-2015   Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...