Ana içeriğe atla

MEHMET-MİYASE ÇAKAN

    İlkokul yıllarımızda bizlere ilgiler gösteren arkadaşlarımıza yüreklerimizi verirdik.Mesala hobilerimizle ilgili anketler yapılıp sorular sorulsa önemli olduğumuzu düşünür bunlardan hazlar alırdık.Seni neler mutlu eder diye bir soru ile karşılaşsak,karşılaşmıştır çoklarımız,böyle bir şey bizce kayda değer bir önem vermedir bu ilgilenmeyle sevinçlere gark olur ve sıralardık yaptıklarımız,yapacaklarımız bir sürü dizelemeleri.Geçen yıllarda evlerimizde iş dönüşlerinin akşamlarında tek kanal televizyonlarımızın karşısına geçer bahtımıza ne çıkarsa misali TRT nin yayınlarını izler vakit geçirmek adına görsel medyada zamanlar harcardık.Bunlar arkası yarınlar gibi devam eden diziler ve belirli zamanlarda beklediğimiz filmler olurdu.Sonraları ünlü olmuş film yıldızı ve siyaset adamları televizyonlara çıkarılıp okuduğu ilk mektep yıllarından tutunda şimdiye kadarki geçirmiş olduğu tüm evreler bir bir anlatılır,ona sorular sorulur sonra ona sürpriz amaçlı o yıllarda arkadaşlık eden kişilerde yayına iştirak ettirilir bu buluşmalarla meydana gelen görüntülerde duygusallıklar yaşanırdı.Bu proğramlar halkın çok beğenisini kazanmış ve uzun süre devam etmiştir.Bu ünlü kişilerin çocukluğundan bu yana arkadaşlıkları,mahallesi,okuduğu okullar geriye doğru araştırmalar yapılır ve çocukluklarında yaşamına ortak olmuş arkadaşları,hocaları vs.kişilerde karşısına sürpriz vaziyette televizyona çıkarılarak halkın beğendiği bir proğram olarak bu değerli ve ünlü kişinin geçmişteki arkadaşlarıyla karşılaşmaları gösterilir ve onların yaşadığı bu güzel duygular izleyiciler tarafındanda aynı bu kişinin yaşadığı duyguları yaşarcasına beğeniyle izlenirdi.Bu proğramlarda sanatçı ve siyasetçi diğer türlü topluma mal olmuş ünlü kişiler halk tarafından ilgiyle izlenip beğeniler duyduklarından çok mutlu olurlar demekki iyi intibalar bırakmışız halk da bize önem veriyor diye önem verildikleri için mutlu olurlardı.İnsanlarımız geçmişteki yaşadıkları mutlu günlerine,ve eski arkadaşlarıyla sürdürdükleri dostluklarına özlemler duyuyorlar.Ama bir yerde de çalışıp çabalayıp kendilerinin devamı olacak çocuklarının çok iyi yerlere gelmelerini,çok iyi mevkilerde olmalarını,vatana millete yararlı olabilecekleri meslekleri yapmalarını istemektedirlar.Anadolu insanının hayatı,doğuşuyla yürümeye başlamasıyla hep çalışmalarla mücadelelerle geçmiştir.Mücadelelerini yaparlarken dürüstlüklerinden,mertlikleriyle mayalanmış karekter yapılarından ayrıca hümanist yanlarıyla çevreleri arasında önemli,itibarlı insanlar konumuna gelmişlerdir.Bu sayfalarda sizlere hayatı gerçek bir mücadeleden geçen Mehmet ve Miyase Çakan ikilisinden bahsetmek istiyorum .Mehmet Çakan ve insanlara önem veren karakter yapısı üst seviyelerde olan eşleri Miyase Çakan hanımefendilerin yaşamları çocuklarına ve sevdiklerine fedakarlıklarla sürmüş ve halâ sürmektedir.Bozkır'da ve köyde geçen mücadelelerine değinmeyi gereksiz buluyorum ama her Bozkır'lı  Dünya'ya gelişiyle,yürümeye başlamasıyla zor hayat şartlarının içinde olmuştur.Bozkır çocuğunun doğuşu ve gençliğini ihtiyarlığına kadar geçen sürelerini bağ çubuğu,pekmez,tahin,davar,diyarı gurbetler ve öğretmenlik olarak standartlar tüm bunların ise eşittir çalışma uğraş ve çaba olduğunu sonuçlarsınız.Soğla Gölü tarafındaki köylerden tutunda Üçpınar eksenindeki köylere kadar emek vardır zorluklar vardır Bozkır insanının kader yazgılarında.Kıt kanaat karın doyurmaca ve çoğunluklada ucu ucuna denk gelecek şekilde geçinmekten başka bir şey değildir tüm bu çalışmaların uğraşların karşılığı.
Mehmet Çakan ve Miyase Çakan izdivaçlarıyla birleştirdikleri karı-koca ortaklıklarında 2 kız 1 erkek 3 çocuk sahibi olmuşlar günümüz hayat şartlarının içinde birde Mehmet Çakan'ın doğuştan alil olan bir kardeşinin bakımınıda üstlenip Miyase Çakan hanımefendinin gösterdiği büyük özveri ve gayretleriyle hayat yolunun merdiven basamaklarını bu ağır yükle sitemsiz şikayetsiz tırmanmaya başlamışlardır.Yıllar yılları kovalamış kiradan ev sahibi olup çocuklarını meslek sahipleri yapıp emeklilik evrelerine gelinince Mehmet Çakan ve eşi Miyase Çakan hanımefendiyi makinalaşmalarla birlikte hava kirlilikleri ve gürültülerin şehir yaşamının insanı robota dönüştürür olumsuz koşulları bunaltmış Bozkır'da alıştıkları,özledikleri bağ bahçe işleri yapabilecekleri bir mekan düşünceleri ağır basmaya başlamıştır.Karı koca birikimleriyle Konya'nın bahçe ve ağaçlıklarıyla temiz havasının bol olduğu Kara hüyük ile Kozağaç mevkileri arasında kalan bir arsaya kendi evlerini yaptırarak bu eve taşınmışlardır.Evleri bahçelidir Mehmet Çakan ve eşi Miyase Çakan bu küçük bahçelerinde neler yetiştirmiyorlarki?her çeşitten birer meyve ağaçları olduğu gibi domatesinden biberine,biberinden kabağına kadar aklınıza gelen,gelebilen herşey.İşte sizlere mutluluğu çalışarak bulan iki mücadeleci Bozkır insanından örnek verdim.Bozkır insanı üretmese çalışmasa mutlu değildir.Mutluluklarının ebedi sürmesi dileklerimle...Şerafettin Sorkun/Konya'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SELMA GÜNERİ ve LAYIK GÖRÜLEN ONUR ÖDÜLÜ

Bir şarkı dinlersiniz geçmiş yıllarınızı hatırlatan.O şarkıyla hatırasını yaşayacağınız,tekrar bulacağınızı sandığınız sokaklar yok olmuştur.Şükran Ay'ın her şarkısı Kozan sokaklarını ve sinemalarını gözümde canlandırır.Anılarımı gömdüğüm o kentte belediye otobüsleri ve uzak semtlere gidilen dolmuşlar yoktu o zamanlar.Her yerlere yayan gider,günün yorgunluklarına rağmen hayatımızda olmazsa olmaz olan sinemaların gece matinelerinden de kalmaz muhakkak her akşam sinemaya gider,paramız olmazda giremezsek,yazlık sinemaların apörlelerinden çın çın etrafa yayılan filmin müziklerini ve sesini film bitesiye kadar dinlerdik.Bu tarz biz çocuklar için bir takılma biçimiydi.Seviyorduk sinemaları,film yıldızlarını.Onların bizim dünyamızda farklı ve ayrı bir yerleri vardı.Kozan yaz geceleri yazlık sinemalarla güzeldi.Zaman ne kötü bir mevhum bütün değerler bir bir yok oldu.Selma Güneri'nin Konya/Çumra'da seyrettiğimiz filmlerinde yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıvermesi,bizden biri...

YAŞADIKÇA

    İnanılmaz doğal güzelliklerin olduğu ağaçlar,dağlar,göller,baharla birlikte yeşeren otların yanı sıra ufukların göğe değiverecekmiş gibi göz eriminize ulaşan,gün batımlarının akşamlara dönüşen zamanları.Kulaklarınızda çın çın pervasızca eksilmeksizin süren ağustos böcekleri ötüşlerine,gökyüzünde  parıldayarak ışıklar saçan yıldızlarda dahil aklınıza gelen gelebilen bir çok güzelliklere,kapalı kapılar ardında kalınan şu günlerde özlemler duyuyorsunuz.Artan nüfuslar,mülteci adı altında ülkeye sokulan ne oldukları belirsiz insan tiplemeleri,evlerde odalarda duvarlar arasında eşyalarla birlikte sıkılmışlıklar sizi bu düşüncelere,doğaya tam teslimiyetlere itiyor.Virüs gösterdiki,aniden çepeçevre baskınlar yaparcasına bizleri sarıvermesi kendimizi hiç yaşamamış gibi hissettirdi.Sanki o kadar yılları bizler eksiltmedik,sanki üzerimizden mevsimler hiç geçmedi,kaç kez geçen sonbaharları,sonbaharlardaki yaprak dökümlerini biz hiç görmedik?.Hiç bitmeyen işlerimizin olduğunu sanı...

DOLU DOLU SEVGİLERİM

     Kendimi çok seviyorum,seviyorumki yaşamı;kendime olan tutkum ve ihtirasımla daha bir başka algılarıma düşürüp,ömrün süren her katresinden ayrı bir zevk duyuyor,mutluluğuma mutluluklar katıyorum.Böyle hazlar alarak meydana gelen oluşum,gezegeni sevmemi gerektiriyor.Yer kürede canlılar var,yaşamın her biri ayrı ayrı renk katıcı  tamamlayıcıları.Onlar olmazsa her şey anlamsız ve varlığımızı devam ettirmemiz mümkün değil.Ya bizler,biz insanlar?.Bizler sizler yani hepimiz,bazılarımız ne düşünür sek düşünelim,nasıl eleştiriler yaparsak yapalım çok harika varlıklarız.Duygularımız var,bu duyguların meydana getirdiği arzularımız,isteklerimiz hatta ve hatta gözyaşları döküp hüzünlenmelerimiz.Ağlamak kadınlara nasıl yakışır.Hüzünlenip gözyaşları dökerken ne kadar güzeller..An olur ağlamalara bile özlemler duyup,köşe bir yere çekilip gözyaşları döktüğümüz zamanlar azmıdır?.Dram filmlerini,acıklı romanları,hüzünleri sevdiğimizden okumaz veya seyretmezmiyiz?.Özlem,hasret dolu...