Onları yaşantımda ayrı bir yere koymuşumdur.Çocukluğumla birlikte ürküyle karışık bir sevdadır atlara olan tutkunluğum.Görünüşlerindeki asillik,koşarken yelelerinin rüzgarla birlikte savruluşu,dereleri tepeleri rüzgar gibi geçişleri,4 nala giderlerken çıkardıkları nal sesleri,kişnemeleriyle içimde ürpertiler uyaran atlar;Sevgi sıralamalarımda ilklerim olarak yerlerini korumuşlardır.Çift çubuk işlerinde,ulaşımlarda,akıllara gelen bağ bahçe tarla hizmetlerimizde vazgeçilmez yardımcılarımız olmuşlardır atlar.Babamın İvriz/Ereğli köy enstitüsünden mezun oluşuyla,çocuk yaşlarda hemen Anamla evlilikleri gerçekleşmiş,ilk atandıkları Karaman'ın Dağ Durayda köyünde geçen hizmetlerinden sonra,Bozkır/Akkise'ye atanmış buradaki öğretmenliğinden sonra kendi köyü Kayacık köyüne nakil edilmesiyle,öğretmenliği köyünde devam ederken,yavuz ismini verdiği bir at sahibi olmuştur.Yavuz Babamın bazı zamanlarda ve genelinde köyümüzden gözle görülür uzaklıktaki bağlı olduğumuz Ahırlı Nahiyesine eyer vurularak,üzerine binip sıklıkla gittiği ve bazı zamanlarda da köyümüzün bağlı olduğu köylere ulaşılan yollarda koşturduğu evreler olarak,hatıralarımda hiç unutulmamacasına yer işgal eder.Her koşudan sonra yavuzu Babam bana geminden tutturarak verir,terini soğutmam için,hafif hafif gezdirmemi tembih eder,ben bu görevi yaparken,yavuzun terini soğutmak adına evimizin önündeki toprak yolda gezdirmekten dayanılmaz bir haz alır,bu gezdirmelerimle köyde toplanıp bana hayranlıkla bakan arkadaşlarım arasında da kendimi ayrı bir klasman ve kategoride görerek keyiflenirdim.Yavuz kızıl alev rengindeydi.Babam onu bazı zamanlarda tımar eder,ben yavuza yapılan her haraketi ilgiyle takip eder ve birgün yavuzu Babamın bana vereceğini,elimle ona arpa buğday yedireceğimi,hatta ahırda yanına,samanlardan bir yatak yapıp,onunla yatabileceğimi düşünürdüm.Günlerden bir gün konuşmalar arasında Babamın yedek subaylık seferberliğinin çıktığı söylendi.Babam İzmir'e yedek subaylık görevini ifa etmek üzere askere gidecekti.Babam için en önemli mesele yavuzdu.Yavuz Babam askere gidince ne olacaktı?.Dedeme yavuza askerden dönesiye bakıp bakamayacağını söylediğini hayal meyal hatırlıyorum ve Dedemin cevabı bakamam oğlum olunca,Babamın gözleri buğulanmış,yavuza binip bir gün evden çıkışıyla,yavuzsuz eve dönmüştü.Kasabamız Ahırlı pazarında satılmıştı yavuz.Yavuzun yokluğu dünyaların yok olması,oksijensiz kalmak,nefes alamamak gibi bir şeydi.Evde kimselerin ağzını bıçaklar açmıyor alışkın olmadığımız bir sessizliğin girdabında ailecek suskunları oynuyorduk.Yavuzun eyeri evde her zamanki yerine asıldı.Babam Ahırlı pazarına giderken Yavuzun üzerine attığı al heybeyi ve koşumlarını satmamış onları geri getirmişti.Al heybe hatıralarımın en önemli bir anısı olarak halâ bende durur.Sonra yıllar geçti,Babam bu dünya'dan göçüp gitti ve Anamla bir araya gelip eskileri her konuşmalarımızda Anam Babamın yavuzun her anılışında,her konuşulduğunda dolu dolu olduğunu,hüzünlendiğini anlatır ve derinlere çok çok uzaklara bir türkü söyleyerek dalar giderdi."Ankarada yedim taze meyveyi Boşa çiğnemişim yalan dünyayı Keskin'den de sildirmeyin künyeyi Söyleyin anama anam ağlasın anamdan gayrısı yalan ağlasın" 30/Nisan-2020 Şerafettin Sorkun/Konya'dan
Onları yaşantımda ayrı bir yere koymuşumdur.Çocukluğumla birlikte ürküyle karışık bir sevdadır atlara olan tutkunluğum.Görünüşlerindeki asillik,koşarken yelelerinin rüzgarla birlikte savruluşu,dereleri tepeleri rüzgar gibi geçişleri,4 nala giderlerken çıkardıkları nal sesleri,kişnemeleriyle içimde ürpertiler uyaran atlar;Sevgi sıralamalarımda ilklerim olarak yerlerini korumuşlardır.Çift çubuk işlerinde,ulaşımlarda,akıllara gelen bağ bahçe tarla hizmetlerimizde vazgeçilmez yardımcılarımız olmuşlardır atlar.Babamın İvriz/Ereğli köy enstitüsünden mezun oluşuyla,çocuk yaşlarda hemen Anamla evlilikleri gerçekleşmiş,ilk atandıkları Karaman'ın Dağ Durayda köyünde geçen hizmetlerinden sonra,Bozkır/Akkise'ye atanmış buradaki öğretmenliğinden sonra kendi köyü Kayacık köyüne nakil edilmesiyle,öğretmenliği köyünde devam ederken,yavuz ismini verdiği bir at sahibi olmuştur.Yavuz Babamın bazı zamanlarda ve genelinde köyümüzden gözle görülür uzaklıktaki bağlı olduğumuz Ahırlı Nahiyesine eyer vurularak,üzerine binip sıklıkla gittiği ve bazı zamanlarda da köyümüzün bağlı olduğu köylere ulaşılan yollarda koşturduğu evreler olarak,hatıralarımda hiç unutulmamacasına yer işgal eder.Her koşudan sonra yavuzu Babam bana geminden tutturarak verir,terini soğutmam için,hafif hafif gezdirmemi tembih eder,ben bu görevi yaparken,yavuzun terini soğutmak adına evimizin önündeki toprak yolda gezdirmekten dayanılmaz bir haz alır,bu gezdirmelerimle köyde toplanıp bana hayranlıkla bakan arkadaşlarım arasında da kendimi ayrı bir klasman ve kategoride görerek keyiflenirdim.Yavuz kızıl alev rengindeydi.Babam onu bazı zamanlarda tımar eder,ben yavuza yapılan her haraketi ilgiyle takip eder ve birgün yavuzu Babamın bana vereceğini,elimle ona arpa buğday yedireceğimi,hatta ahırda yanına,samanlardan bir yatak yapıp,onunla yatabileceğimi düşünürdüm.Günlerden bir gün konuşmalar arasında Babamın yedek subaylık seferberliğinin çıktığı söylendi.Babam İzmir'e yedek subaylık görevini ifa etmek üzere askere gidecekti.Babam için en önemli mesele yavuzdu.Yavuz Babam askere gidince ne olacaktı?.Dedeme yavuza askerden dönesiye bakıp bakamayacağını söylediğini hayal meyal hatırlıyorum ve Dedemin cevabı bakamam oğlum olunca,Babamın gözleri buğulanmış,yavuza binip bir gün evden çıkışıyla,yavuzsuz eve dönmüştü.Kasabamız Ahırlı pazarında satılmıştı yavuz.Yavuzun yokluğu dünyaların yok olması,oksijensiz kalmak,nefes alamamak gibi bir şeydi.Evde kimselerin ağzını bıçaklar açmıyor alışkın olmadığımız bir sessizliğin girdabında ailecek suskunları oynuyorduk.Yavuzun eyeri evde her zamanki yerine asıldı.Babam Ahırlı pazarına giderken Yavuzun üzerine attığı al heybeyi ve koşumlarını satmamış onları geri getirmişti.Al heybe hatıralarımın en önemli bir anısı olarak halâ bende durur.Sonra yıllar geçti,Babam bu dünya'dan göçüp gitti ve Anamla bir araya gelip eskileri her konuşmalarımızda Anam Babamın yavuzun her anılışında,her konuşulduğunda dolu dolu olduğunu,hüzünlendiğini anlatır ve derinlere çok çok uzaklara bir türkü söyleyerek dalar giderdi."Ankarada yedim taze meyveyi Boşa çiğnemişim yalan dünyayı Keskin'den de sildirmeyin künyeyi Söyleyin anama anam ağlasın anamdan gayrısı yalan ağlasın" 30/Nisan-2020 Şerafettin Sorkun/Konya'dan
Yorumlar
Yorum Gönder